14 Temmuz 2011 Perşembe

İnsan: Tanım, tanın, tanısı. Tanı.

İnsan: Tanımlanabilir karmaşık canlı. Yığınla tanım yapılabilir insan için. Karmaşıklığından dolayı da bu tanımlar çok dallanıp budaklanır, olur olmadık şekillere bürünür, çeşitlenir. İnsan tanımlarına çok maruz kaldığımı düşünüyorum. Amacı ne olabilir? Niye bu tanımlar gerekli? Tanımlanmasa da olmaz mı?

Bütün düşündüklerim arasından bir tanesini sıyırdım: Anlatmak için tanımlanır insan. İnsanı insana anlatmak. Bu çok gereklidir, çünkü insan insana hem dost hem de düşmandır. Kendimizi insanlardan korumak için ve kendimizi onlarla çoğaltmak için anlamamız gerek insanı. Tanımlar da bir tür anlamlandırma gereçleri.

Benim insan tanımım çok basit ve yüzeysel. Bir hiçtir insan bana göre. Bu onun özgürlüğüdür, var olmasını zorunlu kılan en önemli özelliğidir. Başkalarının tanımlarından da aklıma en çok yatanı ve öyle olduğunu düşünmek istemesem de öyledir dediğim tanım şudur: İnsan, değer yaratabilen tek canlıdır. Acımasızca sorgulamaya açık bir tanım bu. Acaba öyle mi gerçekten?

Değer yaratabilen insan. Çok vardır bunlardan. Ama sadece bu mudur onun özelliği? İnsan değer yaratabildiği gibi değeri ortadan kaldırabilir de. Yaptığı gibi yıkmayı da çok iyi bilir. Kendini, doğayı, türünü yok edebilir; anlamları bozabilir, kendisini var eden şeyleri bir çırpıda atabilir. İçinde iyilik ve kötülük bir aradadır. Diğer canlılar iyilik ve kötülük kavramlarıyla bir arada düşünülemez. Diğer canlılar iyi ya da kötü olamazlar. Bu sadece düşünen canlının yaratabileceği bir şeydir.

İnsan kıskançtır. Bencildir. İlkelliğinden hiçbir zaman kurtulamayacak olandır.
Bazen de saklamayı, saklanmayı ya da kötülüğüyle yaşamayı öğrenmiş, ehil olmuştur.

Büyük oranda ne olacağımıza kendimiz karar veriyoruz. O yüzden acımıyorum (ya da acımamam gerek) bazı insanlara. Kendileri istemişler böyle olmayı diyorum (nasılsalar öyle olmayı.) Tabii ki bazı insanları olmayı istedikleri gibi oldukları için çok beğeniyorum (nasılsalar öyle oldukları için.) Hayranlık bile denilebilir buna (Yine de o kadar zorlamaya gerek yok).

İnsanı seviyorum. İnsandan nefret ediyorum.

(sevmek yazmak gibi geçişsiz bir eylem olmalı. nefret etmek geçişsizdir ve daha baskındır bu yüzden.)
(yazmanın geçişsiz bir eylem olduğunu da roland barthes söylemiştir. bu konuda kafasına çok şey takılıyor haklı olarak ama yine de böyle kabul eder.)
(nefret etmek neden geçişsiz bunun üzerine düşünmek gerek. sevmek-nesne ilişkisi diğer dillerde de hep bizdeki gibi midir? nefret etmenin öyle olmadığını biliyorum. Biz bir şeyden nefret ederiz. Bir şeyi nefret etmeyiz. İngilizce konuşan dünya "I hate you" der örneğin. geçişlidir onların nefretleri.)

Koskocaman bir ACABA. İçini dolduramadım.

Bu kadar bu yazı :)

2 yorum:

abuk dedi ki...

seni hem seviyorum hem nefret ediyorum. birisi olmadan diğeri de olmaz bence; sevgi-nefret. aşk da böyle galiba, sevgi ve nefretin iç içe geçmiş hali, ying-yang gibi, go taşları gibi siyah ve beyaz.

bir de blog'un böyle açık renkli olsun karanlık yapma bir daha sakın çok yoruyordu gözleri :) bunu sevdim, içini açıyor insanın.

negatif dedi ki...

beni seviyorsun ve benden nefret ediyorsun.

+DEn: ayrılma durum eki. Tuhaf değil mi sence de?

blogun yeni halini beğenmene sevindim. senin bloğunun da dedikodusunu yaptık bu konuda. güzel olmuş. değişiklik yapmak iyi geliyor :)