17 Temmuz 2011 Pazar

gölgesine basan yazı

Gelecek tasarımlarım bitmiyor. Elimde olanlara bakıp neler yapabileceğimi hayal etmeye çalışıyorum. Elimde olan az, hayal gücüm sığ ama yaşam bahane kabul etmiyor.

Kendimden yeni bir "ben" yaratmak düşüncesi aklıma gelip duruyor, heyecanlanıyorum. Ben eskidim çünkü, yenisini yapmak gerek. Eskisinin tadı kalmadıysa yeni olan heyecanlandırır. 

Bütün mesele kendimi yıkabilmekte. Hangi cesaretle?
Yıkmak kolay ama yapmayı göze alabilmek ne kadar zor.

Usta bir terzi kumaşı eline aldığında o kumaştan ne çıkarabileceğini bilir. Kafasında çizer, kesip biçer, diker. Sonra da kafasındakini kumaşa uygular.
Usta bir marangoz ağaca bakınca kim bilir neler tasarlıyordur.
Ya bir şair? Nasıl inceltir hayatı, nasıl damıtır, nasıl süzer?
Bir filozof nasıl görür en sıradan olanın içindeki sıradan olmayanı?
İnsanları bir bakışta çözecek kadar ustalaşanlara ne demeli. Bir sözüyle nasıl da beni anlamış bu dedirtirler.

Ustalaşmak mesele.

Elimde olan bir tek ben varım. Bunca yıl kendimle uğraşıyorum ve değişim beni buldu. Hayatın en çok dayattığı şeylerden biri bu, değiş diyor bana sürekli.

Hep az gördüm kendimi. O yüzden zor geliyor değişmek. Az değilim ben; çok deştim, çok kurcaladım kendimi, çoğaldım hep. Çok şey öğrendim içimden. Ustalaşmadıysam bile acemi de değilim.

Kendimden yeni bir ben, düşündüklerimden yeni düşünceler, sözlerimden yeni sözler yapacağım.
Can sıkıcı. Ama ben değerim buna. Herkes buna değer.

Tümden yıkmam da gerekmiyor kendimi. Gereksiz ayrıntılarımdan kurtulsam yetecek. Elimde kalanları da kesip biçip yontarım, damıtıp damla damla biriktiririm kendimde. Kimsenin göremediğini görüyorum, herkesten çok tanıyorum kendimi.

Yıkmak ve yapmak imkansız değil.

Hiç yorum yok: