Bir sabah yalnız başıma uyanıp hiç kimsenin olamayacak kadar benim olan belki de kimsenin hakkında hiçbir şey düşünmeyip sadece benim düşündüğüm kuytu köşemde otururken içimde tuhaf bir his vardı. Hep olmasını istediğim, bekleyip durduğum bir şey kendiliğinden gelmiş gibi bir sevinç, bir heyecan duydum: Bir öykü sözcükleriyle gülümsedi. Kaçırır mıyım? Anlattım kendime. Nasıl mutluyum.
Dinlediklerimden mi, okuduklarımdan mı, yoksa benim olan o önemli (belki de sadece benim için önemli) yerin yalıtılmışlığının biriktirdiği yılların bir anda beynime hücum etmesinden mi bilmiyorum, her şey -benim için, orada- sanki kendime anlattıklarımı anlatmam ve dinlemem içindi.
Belleğimi kurcaladım. Öyle bir yaşamışım. Bir gün şu an yaptığım şeyi yapacağımı bilerek yaşamışım. Geçmişle şimdim birbirine sarılıp bambaşka bir zamanın parçası olmuşlar. Hep beklediğim, hep istediğim gibi.
Anımsadım. Öykümü anlattım ve dinledim. Bu kadardı. Eşsiz bir andı benim için. Böyle kalmalıydı. Anlattığım öyküyü unuttum. Kendime anlattığım gibi anlatamayacağımdan, böyle olursa değersizleşeceğini düşündüğümden unutmuş gibi yapıyor da olabilirim. Değerli olan olduğu gibi kalmalı.
Böyle başladı:
"O şarkıcı kızı bulamayışımızın üzerinden beş yıl geçti. Bazen altı yıl geçiyordu. O anki ruh halimize bağlı kaç yıl geçtiği."
Sonrası uzun saçlarımız, masum başarısızlıklarımız, hayatımıza giren çıkan insanları umursamazca izleyişlerimiz, her şeyin inandığımız gibi olduğuna inanmalarımız... Sonu da hayatın bizi bambaşka yerlere savuruşu, parça parça dağılıp bir araya geldiğimizde her şeyin eskisi gibi olacağını sanmamız, sanılarımız, aslında olanların olduğu gibi olmayışları.
Böyle bir sabah işte.
6 yorum:
Bir öyküdeki baş kişilerden biri rahatsızlandığında, onun yerine muvakkaten hikayeye girmek güzeldir.Tekrar reel dünyaya döndüğünde, tüm hikayeyi unutursun yorgunluktan; diğerleri hikayede yer almayan "uyanıklar" hesap sormazlar.
Eşsiz bir an'dır. Geçtiğinde idrak edilir.
(Arapça, Farsça ve...ca sözcükleri anadilimin çocuk bakçesine salıyorum oynasınlar diye.Anadilim bana olduğundan bile konuksever davranıyor hepsine; annemle aramda uzun mesafeler var!)
benim eşsiz an'ım bir an öykülerdeki gibi yaşadığımı duyumsadığım anlardan biriydi. bazen sözcükler zihnimde hiç takılmadan ardı ardına diziliyorlar ve bir öyküyü okuyormuşum gibi, hatta bir öykü kuruyormuşum gibi düşündürüyorlar. o sözcüklerin büyüsüne kapıldığımdan aklımda tutamamıştım diye anımsıyorum. heyecandan unuttum da denebilir ya da unutmak istedim: bir yere yazıp tekrar okusam o anda hissettirdiklerini tekrar yaşatamazlardı bana, büyüsü bozulabilirdi.
bir de bazen dünyayı siyah-beyaz görmeyi istiyorum. rüyamda bile siyah-beyaz göremedim, gördüysem bile hatırlamıyorum. çok isterdim ama. köpeklerin öyle gördüklerini söylerler. nasıl biliyorlar bilmiyorum ama eğer öyleyse köpekleri bu yüzden kıskanabilirim. siyah beyaz görebilsem bir de sepia görmek isterdim. onun da bambaşka bir tadı olurdu.
öykü gibi yaşamak, siyah-beyaz filmlerdeki gibi görmek. bir akşamüstü yaprakların arasından güneşe baktığımda o eşsiz anlardan birini yakaladığımı hissedebilmiştim. istediğimin tam karşılığı değil ama istediğime yakın.
bir gün bir sait faik öyküsünden bir arkadaş da bulacağım.
-----
(anadil yabancı sözcükleri ağırlar, hatta onlara konuksever de davranır; ama misafirler geç olunca kalkıp kendi evlerine giderler.
dil varlığın eviyse biz oradayken ne kadar uzak olabiliriz? ya da dil ev arkadaşına ne kadar kötü davranabilir?)
benim de varlık sebeplerimden biriyle aramda uzun mesafeler var. keşke biraz yaklaşabilsem ona. işe yarar diye içimde tutuyorum, yakın olalım diye. bazen çok uzak bazen uzak, bazen yakın, bazen en içteki kadar yakın.
gerçekten uzak nedir?
Uzak:Dilsel bir negatif tuzaktır.
Tuzak:Epistemolojik bir hız alıştır.
Hız:Zamanın karnındaki ameliyat izi.
İz:Sürmediğinde gözlemlenebilir olan aşınma.
Aşınma:uzaklaşma arzusu.
Çağrışım mancınığı nerelere fırlatıyor beni.
Uçuyorum yalandan kanatlarımla.
Kanat-ı-yorummmmmmm.
Ne kadar budalaca değil mi?
Yoksa o dala mı?
Bağışlanabilir mi?
[uzak, dilsel bir negatif tuzak.]
[negatif tuzak nasıllığı bilinmeyen yavaşlama. (doğru mu ya da düşünülmek istendiği gibi düşünülen bir varsayım mı?)]
[zamanın karnından hiçbir şey almamak, onu iyi edememek ya da onun zaten kötü olmamış olması (hastalanmamış olması, ameliyata ihtiyaç olmaması, bu yüzden de iz olmaması) - ama bir yanılsama, "öyle sanma" sonucunda bile bir iz oluşmaması, oluşamaması; çünkü yanılsama]
[sürtünmesiz akış, aşınmasız. çünkü iz yok. hızı her yerde aynı olan bir akış. debisi her yerde aynı olan bir ırmak gibi belki (ne yani? anlaşılmayan benzetme - anlamsız). iz bırakmayan bir şeyin akması: asşınmasız.]
[aşınma yoksa, en sonunda, (belki de - aslında) yaklaşma arzusu.]
[uzak, yaklaşma arzusu.]
[olmayan bir şeyden yola çıkararak "yaklaşma arzusu" ama neye? neyDEN neyE?]
[ama 'uzak'.]
[var.]
----------------
budalaca mı? değil. nasıl budalaca olur? o dala. şu dala.
"değil."
bağışlanabilir mi? bağışlamayı gerektirecek bir durumun olduğunu sanmıyorum. bağışlamak ne ki hem? burada o sözcüğün ifade edebilirliği yok. bağışlanması gereken bir şey varsa da (bağışlanabilir değil) bağışlanır. ama kimse bunu yapamaz esasında. kim yetebilir buna?
ben de uçabilir miyim diye bir denemek istedim. pek beceremiyorum uçmayı.
Çatışkı.
Sanırım algımı aştı. O kadar zeki değilim.
Dura-kalmak. Öylece. Edilgen bir mayalanma hali: Bu benim.
Uçamıyor musunuz?
Ne şanslısınız: Aklım bir karış havada.
Aşağıdan, ayakları yere basanlar tarafından görünür mü?
Peki.
ironiyle karışık tevazu sezdim. öyle olmasını düşünmek isterim. çatışkı bu mu?
olumsuz şeyler düşünmenizi istemem. size katılmak istedim sadece. çağrışımların beni nereye fırlatacağını görmekti amacım.
aklımın bir karış havada olmasını da isterdim. uçamamadığımdan şanssız da sayılabilirim. uçmak isteyen için uçamamak engellenmektir. dedim ya, size katılmak istedim.
benim de çok olmuştur öyle durakaldığım. aklımdan bir sürü şey geçerken hiçbir şey söyleyemediğim de çok olmuştur. yazdıklarınızı okuduktan sonraki hallerim işte. hep olur bu.
Yorum Gönder