27 Şubat 2012 Pazartesi

'Özü' Deşmek

1.
Bütün sıfatlarından arınınca 'öz', sadece kendisiyle tanınır olur, kendini kendisiyle anlatır. Ancak arınınca özgür olabilir.

'Özgür' sıfatından arınamaz ama. Fazladan bir 'gür'ü vardır, onu da atmalıdır.

2.
'Öz' adına mahkumdur.
'Özgür' olmak için adından da sıyrılması gerekir.

3.
'Öz' her şeyden (töz de dahil) kurtulduğunda, yani arındığında, yani sıyrıldığında
yok olur. (ya da bir varlıktan söz edilemez.)

(Hiç olmazsa adı kalsındır, yok olmasındır.)

4.
Yok olursa özgür olur 'öz', 'özgür' olan 'öz' bu dediklerime göre 'yok olmaz'.
Mutlak 'özgürlük' yoktur. Olmayan bir şeyden söz edilebiliyorsa vardır. (Ama hangi biçimde vardır, ben bilmem.)

5.
Bu neyi değiştirir ki?

Birinci Tekil Şahıs Hissizlik Kipi

İzledim. Anlamadım. Pek bir şey hissetmedim.
İçim geçmiş mi benim? Hissiz miyim?
Yoksa benim için değil mi bu izlediğim?

Üzüleyim bari biraz. Sonra yine gelirim.

26 Şubat 2012 Pazar

Bir Psikiyatri Kliniği Olarak Cennet

Herkes hasta. Herkesi hasta gören de hasta. 2 herkes+3 hasta+Gören de. Hast.
Zombiler geliyor. Hiçbir neden olmamasına rağmen onlardan kaçıyorum.
Herkes sanatçı herkes zombi.

Herkesin bağışlanmaya ve sağaltılmaya ihtiyacı var.
Bütün delileri cennete kapatacaklar.

Hiçbir neden olmamasına rağmen yaşamaya çalışacağım ben de.
Zombi olmayacağım.

24 Şubat 2012 Cuma

Oruç Aruoba - Doğançay'ın Çınarları

23 Şubat 2012 Perşembe

alıştırma

Görmeden inanmam. Görmeden bilemem. Bunları düşünmeyelim, nasıl olsa bir gün karşımıza çıkacak, zamanı gelince görürüz olan biteni.

"Şey"ler çoğaldıkça görebilme yeteneği kayboluyor. Görmemiz istenenler asıl görmemiz gerekenleri görünmez kılıyor. "Bize gösterdikleri" arasında boğuluyoruz. Çok basit şeyleri de bu yüzden göremiyoruz. (Keskin büyük sözler)

Görsen de inanma, görsen de bilme. Zamanı gelince göremeyebilirsin.Sorgulamak gerek. Sürekli tedirgin, sürekli süpheci, sürekli bastırmadan. Korkarak, sürekli tehdit altında. Ya da tüm bunlardan arınarak, olabildiğince basit ama kararlı sorgulamak gerek.

Söylenen her şey mantıklı olmalı. Söylenen her şey sezgisel olmalı. Mantıklı mı, sezgisel mi? Gelecek tasarımları, hayaller. Mantıklı olmak zorunda değiller. Nerede görmek istiyorsun kendini?Olmak istediğin yerde olduğunu hayal etmek, görünmez engelleri ortadan kaldırabilir. Önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bak.
Ne mantık ne de sezgi dışlanmalı. Bunun bir ortası olmalı. Rasyonalite, gerçeklik, hissiyat, yanılgı. "Tolerans"
"Risk"

Görmediklerimiz gördüklerimizden fazla. Süzgeçler çok geçirgen.
Görmüyorum, dokunmuyorum. O yüzden yok.
 O halde niye yaşıyorsun?
Amaçsızca savruluyorsun.
Git ağla.

Adamın biri bir gün kendi kendini eksiltiyormuş. Bir de ne görsün?

Sözcüklerden zırhlar koruyamaz kimseyi. Ele verirler insanı, çıplak bırakırlar. Görünmeyeni görünür kılarlar.
Sözcüklerden silah da olmaz. Dönüp dolaşıp sahibini bulurlar. Nereye doğrulacakları belli olmaz.

Peki, susalım mı?
Susarsak affetmez bizi çocuklar. Büyüdüklerinde hesap sorarlar.

Napalım, napalım?
Uyuyalım.

22 Şubat 2012 Çarşamba

20 Şubat 2012 Pazartesi

Hakkı+Nuri=?

Demek ki Hakkı, Fuzuli'nin kırlentiymiş. Nuri de gazoz kapağı açacağı mı acaba diye meraklanmaktayım.

yazı - ergen (link de var) - sanatçı ruhlu ergenin filmi - güzel şarkı (dire straits şarkısı) - daha ne olsun yahu

Okumadan yazılmaz derler. 

Öylesine bir ilk cümle. Kim dediyse iyi demiş. Hala bunu söyleyen bir sürü insan var(dır), ben de dahil. Belki okuyunca da yazılmaz. İnsan kendini okumaya fazla kaptırıp yazmaya fırsat bulamayabilir. Okuduklarından sonra söylenecek her şey söylenmiş zaten deyip yazmayabilir. Okudukça kendini aşağılarda görüp yazdıklarını beğenmeyebilir. Hipotetik düşünme yetisini yeni kazanmış ergen gibi heyecanlanarak bir sürü varsayım yumurtlayasım geldi. Hiç o havalara girmeyeyim, gerek yok.

(Altı çizili cümleyle ilgili özdenetim mekanizmamdan uyarı geldi. Bu cümleyi birkaç açıdan sakat bulmuş kendileri. Hipotetik düşünme yetisi öyle bir anda kazanılmıyor. Bir süreç söz konusu. Yani öyle bir anda ben geldim ey ergen, gönül rahatlığıyla heyecanlanabilirsin falan demiyor. Geldiği öyle hemencecik anlaşılacak bir şey değil. Ayrıca bu düşünme yöntemi öyle bir anda gelseydi bile ergenimiz geldiğini anlamazdı çünkü anlaması için gelenin neye benzediğini bilmesi gerekli. O yaşlarda bunu bil(e)mezler gibi geliyor bana -soyut düşünme şeysini yeni şeyetmeye başladıkları için. Tabii istisnalar da var. Mesela buradaki haberde bi tane dahi ergen var ki ultra-istisna. Sözün bittiği yer. Kendisini andıktan sonra daha fazla konuşmanın bir anlamı yok. Evet bu da bir bahaneydi, zaten "hiç o havalara girmeyeyim, gerek yok." Çünkü Öyle. Kendimi tutmasam bir yığın konuşurum. Gerek yok.)

Bu kadar yazabileceğimi düşünmemiştim. Bir filmden bahsetmek üzere geldim. Filmimizin adı "The Art Of Getting By". Aşağıda da afişi var. Ben bu filmi beğendim. Sonra tekrar izleyeceğim. Filmle ilgili başka bir şey söylemeyeceğim. "Ne haliniz varsa görün."


Bu da alelade yazının mükemmel şarkısı:


Dire Straits - Sultans Of Swing

18 Şubat 2012 Cumartesi

Tribute To Ex-Negatif

"doĞmuşum 
doĞmamışım 
umurumda deĞil!!!"

Yine de 
"DEVAM".




Replikas - Bugün Varım Yarın Yokum






Luxus - Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş


Yıllardır soruyorum bu soruyu anneme
Islık 

Hıh.
 

16 Şubat 2012 Perşembe


Iron Maiden - Como Estais Amigos

Inside the scream is silent
Inside it must remain
No victory and no vanquished
Only horror, only pain


The Misfits - Devil's Rain

Judgement has been cast
Falling from the sky
There's no escape
It's pouring down, it's coming for you
The Devil's Rain

12 Şubat 2012 Pazar

çalışma masası ve dünyamız

Üzerinde sevmediğim kitapların ve renkli kalemlerin olduğu masa için bir şeyler yazacağım. Sıkıntıdan ölmek üzereyim. Kafamı boşaltmam gerek. Mümkünse kısa cümleler kurmalıyım.
 
Ben bu masanın bağımlısıyım. Meftunuyum. Müptelasıyım. Ben ona mecburum, bilemezsin. Masa da masaymış ha denilecek türden bir masa o. Çok seviyorum, aşığım. Ama ona açılamıyorum. Galiba açılmayı bilmiyorum. Bi deneyeyim bakalım, açılabilecek miyim.

Birçok kez masaya oturuyorum. Sandalyeye yani. Birlikte dizi izliyoruz, film izliyoruz, yemek yiyoruz, ders çalışıyoruz, çay-kahve içiyoruz, kitap okuyoruz, yazı yazıyoruz, uyuyoruz, sinirleniyoruz, düşünüyoruz, küfrediyoruz, hayal kuruyoruz, sırlarımızı paylaşıyoruz, saçmalıyoruz, müzik dinliyoruz, saate bakıyoruz, kalemlerin ucunu açıyoruz, bulutlardan şekiller çıkarıyoruz, ağacın tepesine konan kargaya hayırdır inşallah diyoruz. Masaya her oturuşum bir saat demek. Ne yapıyorsak bir saatte yapıyoruz, ama o bir saatler 5-6-7-8 kere tekrarlanıyor. Yani masa benim için çok önemli.

Hiçbir şey yapmıyorum ya, o masanın çekim kuvvetini bulmam gerekiyor. Bir formülü olmalı. Atıyorum "Masanın Çekim Kuvveti=Hayal+Zorunluluk+Zaman" gibi basit bir formül. O formülü bulduktan sonra herkes çok beğensin, bir de herkes beni, (buradaki virgül hayati öneme sahip) beğendiğine inandırsın ki ben de mutlu olayım. İnanmazsam zor kullanılabilir, ses etmeyeceğim.

Bu masayla ilgili düşünüdüm ben. Düşündükçe acayip şeyler oldu. Masa bir saate dönüştü sözgelimi. Başımı kesip masanın üzerine koyduğumu hayal ettim. Böylelikle başım bir şeyler okurken bedenim  tuvalete gidebilir, bel ve sırt ağrıları için egzersiz yapabilir, yorgunluğunu gidermek için boylu boyunca uzanabilir (ayrıca başım olmadan yatağa sığması da kolay olur), balkona çıkıp hava alabilir, hatta sokaklarda kötü adamları dövebilir.

Diğer aklıma gelenler:
1.Thomas Mann-Değişen Kafalar (okunmasında sakınca yoktur. oldukça güzel bir kitap. kafamı kesip masanın üzerine koyma hayalimin esin kaynağıdır.)
2.Modern Times (Çarli Çaplin filmi. izlenmesinde sakınca yoktur. ağır eleştiri içerir. masa başındaki durumumla benzerlik kurabileceğim bir sürü şey var filmde.)
3. kalitesiz gofret ve sade bozdağ gazoz. (bu ikili doğrudan çocukluğumla ilgili. şu halime bakıp sürekli çocukluğumu özlüyorum -şair miyim neyim. bu yüzden kalitesiz gofret yiyip bozdağ gazoz içmek istiyorum sürekli.)
4. o masadan kalkmak hiç iyi bir şey değil. bunu çay demlemek için ocağın altını yakıp çaydanlığı üzerine koymamamdan çıkardım. yarım saat sonra çay içmek (çay koymak, çay katmak, çay doldurmak) için kalkıp çayın demlenmediğini gördüğümde sinir krizleri geçirdim.
5. kafam karmakarışıkkarmançorman. o kadar yazdım bi faydası olmadı. gidip suç ve ceza mı okusam acaba.

ve inzal. (işte beklenen an. beklenen saçmalık.)

NOT:

9 Şubat 2012 Perşembe

arkaik

"Yeni-*den. Bir bitişten söz etmeyi gerektiriyor. Belki yokluktan."

Her şeyin bittiği noktaya ulaşmanın ölmekten başka bir yolu yok mu? Ölünce de her şeyin biteceğinden emin değilim. Ne kadar yok edersem edeyim hep bir şeyler kalacak. Mutlak bir yok olma hali, düşünmesi zevkli ama, koskocaman bir yanılgıdan başka bir şey değil.

Kendinden fazla yük taşıyanın yükünden kurtulmaya çalışması beyhude. O, sırtında taşıdığıdır. Yükü hoşluğunun biricik koşulu, varlığın olmazsa olmazı. En ağır yükü de kendisi. Diğerleri ne kadar fazla görünse de hafif kalır. 

-Yine de- sırada ne var? Ne tutarsız bir soru bu. Korkulacak bir soru. Sorulmaması gereken bir soru.
Yok etmek söz konusu olduğunda sırada ne olmaz ki?
Elindeki tası bir kenara atıp küçücük fıçısında yaşarken her şeyden arınmış bir deli olduğumu düşünemem artık. O yüklerden kurtulmak için çok geç.

Sırada bir şey yok. Neredeysem oradan başlayacağım. Yeni-*den değil, olduğum yerden.

8 Şubat 2012 Çarşamba

son entry






























evet; çirkin kadın yoktur, kötü kurgu vardır.

1 Şubat 2012 Çarşamba

artistik patinaj

Yeniden başlamayı düşünüyorum. "Yeniden başlamak"ı düşünüyorum. Birbirlerine nasıl da yapay bağlanıyor iki sözcük. Zorla bir araya geliyorlar. Binlerce -zorlarsam milyonlarca- yıl öncesinde başlamamış mıydı zaten başlayan? Niye yeniden başlasın? Niye zorlayayım?

Yeni-*den. Bir bitişten söz etmeyi gerektiriyor. Belki yokluktan. Başlamak da öyle. Başlangıç varsa hayat parçalanmıştır. Öyle bir parçalanma var mı? Zaman ne kadar tutarsız.Bir hayatı niye dönemlere ayırırız? Anlatması kolay olsun diye mi?

Devam ediyorum. Yeniden.
Yine olmadı. Yeniden devam edilmez.

Tutuldum. Gitmiyorum. Kaldım olduğum yerde.
Sözcükler getirdim ellerimle. Yere döktüm, saçıldılar. Kimler basar bilmiyorum.
Basmasanız iyi olacak.

Sözcükler ne? Nasıl bassınlar diye sorar mı kimse?
Basmasanız iyi olacak derken nasıl ciddiyim anlatamam.
Kimse sormasın.
Zaten kimsenin bir şey sorduğu da yok.

Kendi kendime gelin güvey olayım. Yıl ne, zaman ne, dönem ne???

----------
Üzerine Düşünülmeyen Sıradan Cümleler Defteri'nin ikinci cümlesi:
Derinlere dalma, boğulursun.

----------

Düşünme yaşa. Düşünce-Eylem. Gomünüst müyüm? Gomünüst müsünüz?
 Düşünme evresini hiç geçemeyeceğim.

----------

Olduğu gibi görememe sorunu. Bakınca illa başka bir şeye benzetme çabası. Bakışın eğretilemeye bulanışı. Yöntem sorunu!

Bir pipo bazen sadece bir pipo olsun nolur.

"Sorunlu olmam lazım" hastalığına yakalanmış binlerce insan. Neyin peşinden gittiğini bilmeyen binlerce insan. Peşinden gitmekten vazgeçmeyen binlerce insan. Körü körüne kör olan binlerce insan.
Yöntem sorunlu insanlar.
Dünyanın bütün kedileri ve köpekleri üzerinize çişini yapsın. Dünyanın bütün lamaları yüzünüze tükürsün. Dünyanın bütün. Bütün dünyanın. Dünyanın bütün develeri geviş getirsin sizi.

Bütün dedim.
Büsbütün bir hayat. Büsbütün bir dünya. Üzerinize yürüsün.
Belki: Ne kadar küçüksünüz. Belki: Fark edersiniz. Belki: Değiştirirsiniz.

Kaçmayın, gelin buraya.