Ne yapıyorum? Bir şarkı var aklımda, onu buraya koyacağım. Kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir şarkı. Buraya kendim hakkında bir şeyler yazarsam iyi olacağını düşündüm, şarkıyı da sanki öylesine geçiyorken uğramış gibi iliştirecektim altına. Şarkının yazdıklarıma ihtiyacı var sanki. Hiçbirine gerek yok. Bu yazdıklarımı da gerekli oldukları için yazmıyorum zaten. Şarkının da yazdıklarımla ilgisi yok. 'Sadece' olan şarkıdır.
Ne yapıyorum? Aklım başıma geldiğinden beri kendimi dilediğim gibi, olmak istediğim gibi yetiştirmeye çalıştım. İdealimdeki insana ulaşmayı istediğim için böyle. Çoğu zaman derdim kendimi yaratmaktı. Bana göre herkes kendisini yaratmalı. Bunun için yürünen yollar elbette değişir, insan bunu yürüyünce anlar. Herkes nerede yürürse yürüsün, önce yolları kendine çıkarmaya çalışmalı. İşte ben ona, yani kendime varmaya çalışıyordum yürüyerek.
Ne yapıyorum? Bir tür aydınlanmaya dolanan anlamsız bir soru aslında. Farkına varmadan önce sorulan sorulardan. Sanki soran cevabını verebilirse uyanacak, veremezse geçiştirecek, aman ya biraz daha uyuyayım diyecek. İçerisine beton dökülecek benlik kuyularının içine hapsedilmeye yazgılı bir soru "Ne yapıyorum?". İnsanın içinde bir yerlerde karşılığı olmalı. Çünkü 'yapmak' var eder insanı ve yapılanlar 'olmak' için bir şeyler ekler ona. Karşılığını bulmalıyım dedim, buldum.
Ne yapıyorum? Beşinci kez sordum bu soruyu. Bunu saydım, yazana güvenmeyen okur da sağlamasını yapar mı bilmem. İnsan ne yaparsa kendine yapar! Her soruyu cevaplamak gibi bir değişmez-kural mı var? Bazen cevaplamasak da olur, bu ne azaltır ne de çoğaltır. Yine de cevapladım bunu.
Ne yapıyorum? Altıncı kez sorduğumda daha da sıkıcı olmasın diye söyleyeyim: Kendimi aptallaştırıyorum. Bunca zamandır yapmaya çalıştığımın aksine, olanı atmaya, yaptığımı yıkmaya, düştüğümü kalkmaya çalışıyorum. Belki de Andre Gide haklıdır, içimdeki kitapları yakmalıyımdır.
Aptallaşmak çok önemli. Yaşamam için de gerekli şu an. Bunca aptalın yaşadığı dünyada, onları anlamak için de biraz aptal olmayı öğrenmek gerekiyor. (Aptallaşsam da birilerini anlamam gerektiğini hiç unutmuyorum.)
Neyse benim için çok önemli olan bu gereksiz yazıdan sonra 'sadece', 'yalnızca' ve 'aslında' yapmak istediğimi yapayım. Buyrun o şarkı:
Nightwish - While Your Lips Are Still Red
16 yorum:
"Işığınız varken yürüyün."
Çünkü 'yapmak' var eder insanı ve yapılanlar 'olmak' için bir şeyler ekler ona. cümlesi sanırım uzunca bir süre kafamın içerisinde sürekli dönüp duran bir ses olacak...
yazıyı okurken aklımın bir ucuna delfi (delphi) tapınağının girişindeki "kendini tanı" yazısı vardı. bir de hermann hesse'nin "yollarını, kaderlerini arayan, asıl benliklerini bulmayı amaçlayan karakterileri anlattığı kitapları" geçti aklımdan bir bir.
Kendini yetiştirmeye çalışmak, olmak istediğin gibi olmak. Kendini yaratmak, kendini istediğin olarak gerçekleştirmek. Mümkün mü bunlar? Herkes kendini olmak istediği gibi gerçekleştirebilse keşke. Ama bunlar artık kimse için bir şey ifade etmiyor. Herkes kendisi olmanın, kendisi için iyi olan olup olmadığı konusunda şüphede. Kendisi için iyi olan, sistem için iyi olan oluyor. Bir şeylere hizmet etmedikçe hayat sana sırt çeviriyor, yüzüne bile bakmıyor. Hayat insana kendi başına var olabilecek tek bir nefes noktası bırakmıyor.
Aptallar bunu baştan kabullenmişler. Onlar kendisi gibi olmak derdine hiç düşmüyorlar bile. Onlar kendini bilmezler. Güdülmeye meyilliler bir kere. Sistem kendisi için iyi olanı nasıl şekillendirmişse o yoldan at gözlüğüyle hızla yol alabiliyor.
Biz ne yapabiliriz? Kendimizi düşünmek, kendimiz için iyi olan değilse biz ne yapabiliriz? Kendimizi bir tarafa mı bırakmalıyız o zaman? Kendimizi kaybedip, aptallaşmalı ve o at gözlüklerini biz de mi takmalıyız? Ama resmin tamamına bakarsak; herkes kendisini gerçekleştirmeye çalışsaydı bu dünya daha güzel bir yer olurdu. Bizler daha mutlu yaşayabilirdik. Dahası insanlık daha mutlu yaşardı. Ama sonuçta geldiğimiz noktada insanlık bizim mutluluklarımızı paylaşmıyor. Bizler mutsuzuz ve böyle yaşamanın bir manasını bulamıyoruz. Peki o zaman, insanlık bizim mutluluğumuzu paylaşmıyorsa biz onların mutluluğunu paylaşalım. Onların mutluluğuna erişmek için biz de onları taklit edelim. Çünkü bu hayatta bizim mutluluğumuz geçerli bir akçe değil...
Not: Yer yer bağlamdan kopmuş olabilirmi. Biraz da kendimi ifade etme serbestim var heralde? Böyle demez miydin sen bana? e yaşasın bencillik o zaman :)
aptallaşmak konusunakatılıyorum biliyorsun. bir süre olabildiğine aptallaşmak gerek.
içimizdeki kitapları yakmayalım! en olmadı dışımızdaki dünyayı yakarız:)
Nightwish ve bu şarkı, çok sevdiğim.
iyi bayramlar.
metis: umarım bu söylediğin iyi gelir sana. birinin "düşünme artık, yap!" dediği, kafamın içinde sürekli yankılanıyor. olmadık zamanda söylemişti ama olsun, iyi geldi bana.
abuk: 'ulu ışık'tan önce 'hey sen', ondan önce 'γνῶθι σεαυτόν '. herkes gittiği zaman kendimizle kalacağız, onun için.
hesse'yi duyunca da aklımdan "biz nihilist değiliz" demek geçti. bir yere takılmışım, çağrışımlar da basit bu yüzden. biz nihlist değiliz değil mi? :)
alter ego: o dediklerin mümkün. yine de herkes istediği gibi olamayabilir. ben amaçtan bahsettim. benim gideceğim yer, olmak istediğim yer olsun istiyorum. orada olarak, olmak istediğimi olmuş olarak bulacağım kendimi. aklımın gittiği yere yetişmeye çalışıyorum. gitmek ya da gidememek çok şeyi değiştirmez, kervan yolda düzülür.
kendim için iyi olanın sistem için ne ifade edeceğiyle ilgilenmek istemiyorum. bu yorar beni. sistem nedir onu da bilmiyorum. sistem sözcüğü 'şey' sözcüğü gibi hiçbir şey ifade etmeyebiliyor. örneğin dil bir sistemdir, ekosistem de öyle. bir çok sistem var, hangi sistemden bahsediyorsun? bilmiyorum bunu. sisteme hizmet etmek? anlatımsız, boş, geçersiz bu yüzden.
bu sistemi seviyorum: http://www.youtube.com/watch?v=qMlIBXjiVMg
mutluluk bir şey ifade etmese de biliyorum, ben mutsuz değilim. mutlu da değilim. zaten böyle olacağını da biliyordum. olması gerektiği gibi olan şeyler iyi gelecek bana. mutluluğu da çok önemsemiyorum. insanlar, onlarla yaşayabileceğim kadar iyi olsunlar, bana yeter şimdilik. istedikleri mutluluksa mutlu olsunlar.
herkes aynı şeyi düşünüyor olsaydı bu dünya çok daha yaşanılır bir dünya olurdu. böyle değil ama. herkes bizim gibi yaşasa, herkes bizim önemsediklerimizi önemsese, bizim gibi düşünse dünya çok güzel olurdu. bu imkansız. bugünkü haliyle insanlar, hayvanlar gibi yaşayamazlar. hayvanlar için her şey basittir. doğa ne gerektiriyorsa onu yaşarlar, tek tip sıradan bir yaşam sürerler. insanlar başka türlü yaşıyorlar.
ve hayat bize sırtını dönmez, öyle olsaydı hepimiz ölmüş olurduk. hayatı ne kadar suçluyoruz. bunu yaptığımızda alınmıyor da o yüzden. hayata bir şey olmaz. suçlamak zorunda olan insan ne kadar da çaresiz.
olmak istediğimizi olmaktan anladığımız çok farklı geldi bana.
ormandaki beyaz tavşan: beni aptal biri olarak kabul edeceksen ben de onu diyorum zaten :) bir süre yani. alışmadan, burası iyiymiş ben burada kalayım demeyeceksem, bence bir sakınca yok :)
bilge: dışımızdaki dünyayı yakarsak içimizdeki kitaplar da yok olmaz mı? :) kitaplar dışımızdaki dünyayı veriyorlar bize.
olsun, dünyayı yakma fikri hep hoşuma gidiyor :) sana da iyi bayramlar.
ekleme: herkes, herkes gibi yaşarsa da dünya çok güzel bir yer olurdu.
''Ne yapıyorum'' ile ''ne yapmalıyım'' arasındaki mesafe geniş, ürkünç bazen.
-gitmeliyim; oysa buradayım.
-metin olmalıyım; halbuki titriyorum.
-geç kaldım; hala oyalanıyorum.
-hata yapıyorum; üzgün değilim üstelik!
Parçalanma...Eklektik 'ben'leri derleyip-toparlayıp, tümleşik bir 'ben' imal etme mühendisliği.
Kısaca yuvarlayagelmek hani şu Sisyphos'un kayasını...
Ya da Pavese'in dediği ''Yaşama Uğraşı''
sistem dedim hemen olaya anarşik yaklaşmış oldum. yaftayı da yedim sanırım :) ne diyebilirim ki başka bilemedim yani. sistem işte. anlamı kaymış artık kelimenin. neyse...
hayat dediğim şey de belli. şu an yaşadığımız hayat mı bizim? bu yüzden biz istenileni yapmadığımız müddetçe hayat bize sırtı dönük olacak. demek istediğim bu. ben hayatı suçlamam. şu an yapmak zorunda olduklarımızı yapmayabilir, ormanda hayvanlar gibi de yaşayabiliriz. hayat buna da müsaittir. ama bizim istediğimiz hayat başkaysa ve herkesin istediği bir hayatsa işte o zaman o yola, o sisteme girmemiz gerekiyor.
ben istenileni yaptığımı sanıyordum. yetmezse dahasını da yapacağım. çünkü bu bir mecburiyet olmuş. ama bu asla bitmeyecek demek istediğim bu. sonrasında da bir sürü yapılacaklar var, birsürü mecburiyetler var. çok aptalca bir yol bu. işte bu sistem dediğim. koca çöldeyiz ve sıkış tepiş bir yoldan gitmek mecburiyetindeyiz. birbirimizi eziyoruz ancak. bu çok saçma demek istediğim. hayat çok daha güzel olabilirdi herkes için. nasıl bu kadar saçmalıyoruz anlayamıyorum aklım almıyor.
ama sen diyeceksin ki bunu sorgulamak saçamalık.
ben de diyorum ki tüm bunlar saçmalık. sorgulamasan bile saçmalık. tüm insanlık biliyor saçmalığını.
ama sen yine diyeceksin ki saçmalığından sana ne? herkes biliyorsa bu bu şekilde gidiyorsa sen de saçmalığınla git.
ben gideyim. sen git. işte saçmalığın kaynağı da bu ya!
ama yapacak bir şey var mı? yok. o zaman saçmalığa mecburuz yine.
ben sadece ifade ediyorum. vardığım nokta şu; birbirimizi anlayalım en azından. saçmalığı böyle daha katlanır kılabiliriz belki.
''Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar.''
Cemal Süreya
Yaratılıp dünyaya atılıverişine ilaveten, yapıp-ettikleriyle de kendini durmaksızın üreten tek canlı insan galiba. Oluşuna direnen, diklenen, didikleyen, eyleyen...
Olan; olması gerekendir belki. Kendimizi gereklilik kiplerinden tümüyle alıkoymak ne mümkün!
''Çünkü öyle'' öğretilmişiz; Severim Halil Cibran'ı :
''Bir çok öğreti pencere camı gibidir.
Hakikate oradan bakarız;
ama bizi hakikatten ayırır.''der.
Tüm bu öğreti camlarını taşlamak, çocukça bir duruluk ve cüret istiyor. Zaman alacak.
orlando: o mesafeyi daraltayım diye kararlı olmaya karar vermiştim. kendimi zorladım bu konuda, pek bir şey değişmedi. sonra 'kararlılık hastalığı'na tutuldum, sayıklayıp duruyorum. kendime kararlılık telkin etmek biraz yaklaştırıyor.
yorumunuz anımsattı:
"bu harmanda bir karınca gibi hoşum
kendimden fazla yük taşıyorum"
Mevlana
alter ego: hala sistemin ne olduğunu anlamıyorum. bu bir yaftalama değil. öyle bir şey düşündürdüysem de iyi etmemişim. bundan kaçınmaya çalışırım.
geceleri balkona çıkıp boşluğa bakıyorum, kendim hakkında düşünmeye çalışıyorum. üzerek ya da yıkarak düşünmüyorum. şu an yaşadığım hayat. evet, benimkisi de bir hayat.
bizden istenileni yapmak için aptallaşmam gerektiğini düşündüm. yazdım sanırım bunu. ne gerekiyorsa onu yapacağım. yarı-zamanlı aptal olmak kötü de değil. hobi olarak yapıyorum ben bu işi. boş zamanlarımda da kendimle ilgileniyorum.
yıllar öncesinin sorusu: insan hayata ara verebilir mi? hala cevabım hayır.
hiç bitmeyecek dediklerimizi düşünerek zaman harcamak istemiyorum. her şey berbat, her şey kötü, her şey tukaka pis. olabilir. benim dikenli çiçeklerim var. onlarla dünyaya karşı durabilirim. ah bu bozuk sistem! üzülüyorum onun için.
başka bir şey demeyeceğim. ben o diyeceksin dediğin ben olsam bile diyeceklerimi o şekilde söylemezdim. benim yerime düşünüyorsun ama bunlar senin düşündüklerin oluyor. ben öyle şeyler demedim.
son olarak
"ne yapalım?"
-oturup ağlamayacağım.
nomen: hep merak ettim içinde ne yazıyor diye.
"Oysa ne çok geçmis var, ne çok zaman
Ne çok gelecek, ne az zaman
Benzerlikle karşılaştık, susalım,
Kapalı bir avuçtur sözcük
Neden açıp da sormak ister insan?
Sorup da dönenimiz yok."
Melih Cevdet Anday
belki olan, olması gerekendir. böyle olması iyi olabilir. şu an olan yoğuruyor beni. kıvama gelmem gerekiyordur belki. ama ne için?
bazı öğretiler de duvar gibi geçirimsiz. hakikati oradan duyabilirsek şanslı sayılırız.
içinde yaşadığımız ne varsa mayalamış bizi. onları yadsıyamam. o yüzden istemesem de alıkoyamıyorum kendimi. gerekliliklerden de.
camı taşlamayı düşüneceğim. teşekkür ederim.
evet dediğin gibi kendime yoruyor olabilirim. ama bunlar son zamanlarda aramızda geçen bazı diyaloglardan ötürü bir yorma olabilir.
son zamanlarda sıkça düşündüğüm bir şey var; sanırım ben akıl sağlığımı yitiriyorum. kontrol mekanizmamı yitirdiğimi hissediyorum. futursuzca yazıyorum. sen de telkin ediyor hatırlatıyorsun zaten. bunu kendimi savunmak için demiyorum. yazdıklarım hükümsüzdür gibi değil yani. yazıklarımla daha çok farkına varıyorum. sadece düzeleceğim, daha iyi olacak, olmalı...
lisede pskiloji hocam "psikoloji leğenin içindeki sudur" derdi. bunu aklımdan çıkarmamaya çalışıyorum
Yorum Gönder