5 Ağustos 2011 Cuma

1. Bazen anlatmak istediklerim olur, sen diyerek söze başlayıp bir sürü anlatırım. 'Sen' kimdir, nedir belli değildir, önemli de değildir. Anlamsızlığına rağmen kullanılan kalıplara benzer 'sen'. Sadece muhabbet ilerlesin diye vardır, anlık bir varsayımdır.

Örnek verirken sözgelimi diye söze başlamayı bir yazardan öğrendim mesela. Bu mesela sözcüğünden gıcık kaptığım için sözgelimi derim. Bu konuyla ilgili ciddi takıntılarım olduğunu da şimdi fark ediyorum. Yakalandım yine. Burada yazdıklarımın ilk paragrafla ilgisi çok zayıf. Söze başlamak gerek. Kimse seslendiğimizi bilmezsek nasıl başlayacağız. Örnek verirken sözgelimi diye başlama zaruretimiz mi var? şasdlkasşd

Gündüz vakti yazayım yazımı ya.

"Aslını öğrenmek isterseniz..."
"Bana sorarsanız..."

Ne kadar sinir bozucu şeyler bunlar.

Anlatacaklarını dinleyecek birisi olmadan anlatacağını anlatamayan bir insanım. Bu açıdan bakınca okuduğum her şey saçma geliyor.

2. "Atlamam ama yine de branda falan ger istersen. Öyle teferruata falan da gerek yok aslında. Eskimiş bir çarşaf da olabilir, fiyakam bozulmaz yani. Yine de dur oralarda, bana pek belli olmaz."

Plasebodur 'sen'. Kurtarıcıdır.  

3. Muhatap bulmakta zorlanırım anlatırken. Öznelerim de pek belli değildir. Aslında kendimden başka anlatacak hiçbir şeyim yok, benim de anlatılacak pek bir şeyim yok. O halde neyi anlatıyorum?  Anlatılan ve anlatan da olamayacaksam niye anlatayım?

4. Ne anlattığım da önemli değil. Anlatmak isterim, dinleyenim olsun isterim. Sustuğumda kimse gitmesin, böyle karşımda sıkılsın, kendini kurcalamaya başlasın diye beklerim. Sonra dökülsün. Ben dinlerim.

Demek istediğim tam da buydu. "Kimi" diye sorduğumda bir cevap veremiyorum.
Kim dökülsün, kim anlatsın, kimi dinlerim? Yok öyle biri(leri).

5. Cennet bize gelmeyecek, biz ona gidecektik.
Bugün niye gitmedik?

6. Galiba yalnız kalmak istemiyorum ben. Anlatabiliyor muyum?

Hiç yorum yok: