13 Mayıs 2011 Cuma

öylesine yazdım gibi ama öyle değil, gelişine

upuzun ve kocaman uzanıyor yığın. etrafımı çevrelemiş, içinde boğulacakmışım gibi, nefes almakta zorlanıyorum. yalnızca yükseklikten. nefes almak zor çünkü hava basıncı düşük.
yakınımda değil ama sürekli kafamın içinde. aslında yakınımda yani. gördüm ya bir kere, gözümü kapattığımda da görüveriyorum.

bazen devriliveriyor. kıvrım kıvrım kıvırıyorum, esniyor, kırılacak gibi oluyor. sonra da çok uğraştım, yeter diyorum da son anda elimden kurtuluyor.

koskocaman dağ işte. 5 ay boyunca seyredip durdum.





sadece "zamandan çalınmış bir an" değil fotoğraf. ben hep böyle düşünmeyi yeğlemiştim.
aynı zamanda da beyni tembelleştiren bir araç.

gördüklerimiz iz olarak işleniyor beynimize.

peki bizim beynimiz gördüklerimize işliyor mu? bakışımız yani.

hani duvarda bakışımızın izi var ya. sözü buraya getireceğim.

bakan baktığı yere işaretler koyup yeni haline tekrar bakar, baktığının anlamını değiştirir, tekrardan anlamlar yükler, bir de öyle bakar. sonra önemserse bakmaya devam eder, önemsemezse de beyninin bir yerlerine hapseder, haritalarını çıkarır, şemalara döker. ihtiyacı olduğunda da geri çıkarır, kullanır, sonra tekrar rafa kaldırır. ah ne duyum.

ve

beyin bunların hepsini araçsız yapar. nesneyle doğrudan bağlantı kurmak bu yüzden çok önemli. araçsız olunca yanılma payı neredeyse ortadan kalkar. istenilen durum bu yani.

işleriz görüntüleri. istediğimiz gibi görelim diye makul bir hale getiririz. sözgelimi gördüklerimizle ilgili iyi bir şeyler hatırlamak istiyorsak kusurlarından arındırırız, bazı kısımlarını eksiltip bazı kısımlar ekleriz, olmasını istediğimiz şekle uydururuz. kötü görüntüler de genelde unutulmaya, bilincin en görünmez yerlerine itilmeye çalışılır.



-------

bir şekilde, baktığımızda kendimizi görürüz. göremezsek, kendimizde görmek istediklerimizi baktığımıza ekleriz.

görmek istemek. hmmm. istemek ne kadar zorlama bir edim.

------

sözcükleri bilemeden keskin cümleler kuruyorum. bir insanı felakete sürükleyebilecek bir davranış. pek sık yapmazdım ama nedense engelleri kaldırdım. gelişine söylüyorum, düşünmeden.

bir de yazarken yazdıklarımı düşünmem var. parçaparçalığım bu yüzden. özgür hissediyorum ve oldukça iddialı ve asılsız bir söz söylüyorum:


'fotoğraf'tan nefret ediyorum. 

şimdi bu sözü sınırlandırmam gerek. zaman iyi bir sınırlayıcı.

bugün fotoğraftan nefret ediyorum. 


böyle bir cümleden sonra bağlamı tam oluşturamadığımdan herhangi bir neden belirtmeliyim. beklentiler bu yönde olur genelde.

bugün hala burada olduğum için fotoğraftan nefret ediyorum.

ve bu cümlenin öncekilerle bağlantısını kurmak gerek. bir satırbaşının ilk cümlesi olabilir bu. ya da bir yazının son cümlesi. konumlandırmayı şimdi yapmayacağım. zaten öylesine bir uğraş şu an yazdıklarım.

yazı fotoğrafı döver.

yazı da beynimizin ellerimiz yardımıyla bir yerlere iz bırakması nihayetinde.

bu kadar kendimden emin olmak korkutuyor beni.


------


öylesine, yazmış olmak için ve güzel zaman geçirmek için ve belki biri okur diye bir şeyler geveliyorum elimde.
küçük düşünceler barındırıyor bu yazdıklarım, daha sonra tekrar kullanacağım onları. o yüzden not almak gibi düşünmek lazım. bu açıklamayı yapmak zorunda hissetmem ne kötü. kendimi özgür sanıyordum halbuki.


:)

-----

dün akşam ortalığı temizlerken pembe pantere benzeyen bir köpek gördük. çok dalga geçtiğim için kendisinden özür diliyorum.

bit artık.

7 yorum:

negatif dedi ki...

seni seviyorum yazı. iyi ki teknoloji seni benden alamadı.

white rabbit in the forest dedi ki...

ben yazdım onu :p

negatif dedi ki...

he tavşanım, sen olmasaydın bu blog da hiçbir şey ifade etmezdi zaten. hepsini sen yazıyorsun aslında :)

çok çok teşekkür ederim canım. zahmet etmişsin.

white rabbit in the forest dedi ki...

efendim ne zahmeti. ormanda dolaşmaktan sıkılan beyaz tavşanın ufak bir hizmeti :)

negatif dedi ki...

ırkçı tavşanım benim :D

white rabbit in the forest dedi ki...

beyaz olmak konusunda azcık birazcık faşizan tavırlar var tabi :D

negatif dedi ki...

yirim ben seni :)