31 Mart 2012 Cumartesi

Bazen kafamın gidip de uzunca bir süre gelmediği olur.

"Oaxaca, Uahaka diye okunur." 
Bir Italo Calvino cümlesidir.
Jaguar-Güneş Altında öyküsünün başındadır.


Tamam mı?

Bu arada yeni etiketin hayırlı olsun.

"oldu mu ki bu şimdi? oldu ki mu bu şimdi? oldu bu ki mu şimdi? ol bu du ki mu şim di? şim ol mu di bu ki du?"
Bir negatif etiketidir.
Belki de en anlamlısı. 






Bazen kafamın gidip de uzunca bir süre gelmediği olur.
Bazen kafam git.

Hadi bakim.

Naş.



Hatebreed - Destroy Everything

29 Mart 2012 Perşembe

when you're talkin to yourself


Guns N'Roses - Estranged


Well I jumped into the river
Too many times to make it home
I'm out here on my own, an drifting all alone
If it doesn't show give it time
To read between the lines

'Cause I see the storm getting closer
And the waves they get so high
Seems everything we've ever known's here
Why must it drift away and die

... 

22 Mart 2012 Perşembe

başlık git başımdan - başlık: git başımdan! - başlık git: başımdan - başım- başlık

içimin sesi sustu. biri yüzüme karşı içinin sesi sussun dese beddua sayardım. öyle oldu. baharın geldiğine sevinmedim. bir çiçekle bahar gelmez miydi, bir günle bahar olmaz mıydı neydi? bahar gelmiş ama, bana gelmedi. yağmur falan da yağmadı. yağsa da bana yağmazdı zaten.

avatar'ın bittiğine çok üzülmüştüm. bugün yeni bir avatar başladığı haberini alınca çok heyecanlandım. ilk bölümünü hemen izledim, iyi oldum.

bir de anneme eski saç kurutma makinesinin nerede olduğunu sordum. ne yapacağımı sordu. "icat yapacağım" deyince, "ne icat ediyorsun yine, dersin yok mu senin?" dedi. bu cevap annemin klasik cevabıdır. daha önceleri kardeşim şaka yollu öleyim ben demişti de annem "nereye ölüyosun, yarın sınavın yok mu senin?" diye cevap vermişti. bunu söyleyince başka bir şey hatırladım hemen. pilavın içinden taş çıkmıştı bir kere. "anne bundan taş çıktı" dediğimde "ne çabuk" diye karşılık vermişti. bunu söylediğimde de fıkrasına gülünmeyen adam aklıma geldi. bu vesileyle kendisine selam ederim. ben onun fıkrasına gülünmemesine çok güldüm. beni duyuyorsa üzülmesin. bunu söyleyince de neler aklıma geldi neler. kafamın içinde çağrışım böceği var.

bunları niye yazdığımı uzun uzun yazmayacağım. yalnız olmak istemedim demekle yetineyim. yüzyıllardır bu yüzden boş sayfalara dert anlatıyormuşum gibiyim. kendimle konuşmayı seviyorum ama bazen yetmiyor. gerçi yine kendimle konuştum, ne değişti?

avatar'ın tanıtım videosu ve riverside şarkısı.





(annem börek yapmış, çok güzel olmuş. buna da sevindim.)
(yukarıda da patrick wolf şarkısı var. arada paylaştığım şarkıları dinliyorum, çok güzel oluyor.)

Bu.

20 Mart 2012 Salı

yazı karakteri: olmak ya da olmamak, yalan olmak ya da olmamak

yazı karakteri: olmak ya da olmamak, yalan olmak ya da olmamak: biz tepeden tırnağa kendi denetimimizi yapıyoruz. peki neden? bu yetkiyi bize kim veriyor? bizi biz yapan kaynaklara gitmek gerek belki bura...

18 Mart 2012 Pazar

17 Mart 2012 Cumartesi

Bu fotoğrafa bir süre baktıktan sonra gözlerim yaşardı.
Ne desem bilmiyorum. Çaresiz hissettiğimde umut olsun, karanlıkların içinden çıkamadığımda ışık olsun.
Hayat olsun.

Ucube Görmeye Dayanamayan Felan Olur Neme Lazım

Bir gün biri gelecek "şu ucubeyi gözüm görmesin" diyecek. Sonra ahali alıcak eline kazmayı, gelip blogu yıkacak. Önce kafasını koparacaklar, sonra kollarını, sonra bacaklarını. Bloguma çok yazık olacak. O yüzden yazı yazıyorum ki aşşadaki resim yüzünden bloguma bir şey olmasın. Tamamen duygusal yani.

Şimdi tamamen arak bir şiir:

Panzer Division Marduk
Panzer Division Marduk
Of hell's fire baptism fire
Vulgar display of poweeer
Le le, le le, le le le Marduk

Bu da şarkı:

Stevie Wonder - Part Time Lover

13 Mart 2012 Salı

Oldukça Önemli Bir Sanatsal Faaliyet İçindeyim

Başlık yeterince açık. Bu günlerde sanatsal faaliyetlere ağırlık verdim.

Benim gibi yetenekli ve yaratıcı bir şairin sadece şiir yazarak kendisini heba etmesine gönlüm razı olmadı. Diğer sanat dallarına da el atmaya karar verdim. Madem bu kadar iyi bir şairim, madem sanatçı bir ruha sahibim neden farklı disiplinlerde kendimi göstermeyeyim değil mi? Vatana millete faydalı, idealist bir birey olarak üzerime düşen sorumluluğu yerine getiriyorum. Bu vesile ile resim sanatındaki çalışmalarımdan birini huzurlarınıza sunuyorum. Saygılarımla.

           negatif © 2012

Son Soru ya da "Futbolu Bırakıyorum"

Karşılaştığım ilginç(!) soruları birkaç tane sanıyordum. Paylaşıp kendimce eğleneyim istedim. Gördüm ki bu soruların ardı arkası kesilmiyor. Çok fazla (gereksiz) soru var. Blogumu bunlarla doldurmak istemediğimden bu işe nostaljik bir soruyla son veriyorum.





















8 Mart 2012 Perşembe

Sonra Vay Efendim Niye Kazanamıyosun




















NOT: Aha bi tane daha! 6. soru sendromu diye bir şey icat etmeme az kaldı.

Haggard - Herr Mannelig


7 Mart 2012 Çarşamba

"Yazmasaydım deli olacaktım.": Soyuttan somuta

"Yazmasaydım deli olacaktım.": Soyuttan somuta: İki koltuk yanyana, tek kişilik, ufak. Diğer ikili L şeklinde ardı ardına dizilmiş. Hep birlikte U’ya dönüyorlar. Kesişme noktasında televiz...

6 Mart 2012 Salı

Peki Ama Niye Öyle Demek İstiyorsun Sen? Önce Bir Soralım, Sonra Yine Geliriz.

Kime söylediğimi umursamadan "beni idareli kullanın, çabuk tüketmeyin" demek istiyorum. Bu gibi durumlarda (yani söyleyecek biri olmadığında, kimi kimsesi olmadığında söyleyenin): "Hayat, beni idareli kullan; çabuk tüketme" denir. Sanki hayat dinlermiş gibi ya da konuşulacak biriymiş gibi.

Bir de "beni büyütün, ağlatmayın" var. Aynı kalıp. Bunun gibi sayısı belirsiz tümceler kurulabilir. Mesele o değil. Anlatmak işte. Tek başına kaldığında nasıl anlattığını, hangi kalıpları kullandığını, sözün nereye gidip nereden geldiğini,..., UMMUURSAM A z !NsaN. (böyle: virgül yordamıyla; binlerce şey söylenebilir değil mi? söz, söz konusuysa özellikle)

Yalnızlık güzeldir.

Beni idareli kullanmayın, tüketmeyin.
Kendime kadarım zaten.

Öyle yani. Gibi. Şimdilik belki.



Lindsey Stirling - Crystallize

4 Mart 2012 Pazar

Oda

Bir an güzel göründü. Masayla ilgili bir başka yazı için
(bkz. çalışma masası ve dünyamız).


3 Mart 2012 Cumartesi


Ogün Sanlısoy - Büyüdük Aniden

İki Kuş

Biri sağlıklı, diğerinin kuyruğu ve kanatları yok. Sağlıklı olan uçabiliyor fakat mecbur kalmadıkça uçmuyor. Diğeriyle birlikte yerlerde geziniyor.
Kanatsız ve kuyruksuz olan diğerinin kanatlarını ve kuyruğunu temizliyor. Birlikte havuç ve marul yiyorlar: Bir ucundan biri diğer ucundan öteki, ortada bitiriyorlar. Ne kadar lazımsa o kadar yiyorlar.
Biri aynaya tünediğinde diğeri onu sallıyor. Birbirlerine sokulup uyuyorlar. Birlikte dışarıdaki kuşlara sesleniyorlar. Birbirlerinin kafasını kaşıyorlar.

Bazı insanlar için kuş kadar aklı yok derler ya, niye böyle dendiğini çok iyi anlıyorum.

Roger Waters


Roger Waters - Mother

2 Mart 2012 Cuma

Mutlu Olmak İçin Çok Sebebim Var (Sözgelimi inekler buzağılarının ihtiyacından daha fazla süt üretiyorlarmış, bu yüzden süt içerken içim rahat) (Ayrıca illa mutlu olmak da gerekmez)

Dün sabah uyandığımda bir böceğe dönüşüp dönüşmediğimi yokladım. Her tarafım ağrıyordu. Acaba uyuduğum süre boyunca nefes almayı unutuyor olabilir miyim diye düşündüm. Birkaç saat sonra başım ağrımaya başladı. Uzun süre geçmedi, ilaç kullanmak zorunda kaldım. Az çalıştım, çok düşündüm. 

Kendimi uyuşturmayı ve aptallaşmayı öğrendim. Aptal insanlara teşekkür etmeliyim. Onlar ne iyi yol gösterici oldular bana. Saçma bulduğum işleri yapmaktan başka şeyler yapmadığımda hayatın sıkıcı olduğunu da düşünecek boşluk bulamıyor(d)um. Düşünmemek işte, beni kurtaracak olan bu. Düşünmemem gerekiyor, bu yüzden hasta olmamalıyım. Hasta olunca yapmam gerekenleri yapamıyorum, yani bir boşluk buluyorum. Ya da boşluk beni buluyor.

Düşündüm, başım ağrıdı. Başım ağrıdıkça düşündüm. Midem de bulandı bir ara. Kendime fazla yüklendiğimi düşündüm. Ara verdim. Saçma bulduğum işlerle uğraşarak kendimi uyutamadığım için başka şeyler de yapmam gerekti. Çok güzel bir film izledim (Bir Scorsese filmi: Hugo). İyi oldum (boş kalmak iyi eder gibi bir şey çıkıyor bundan).  Nermi Uygur'un Güneşle adlı kitabını elime aldım, okudukça okudum. Ardından Ünsal Oskay kitapları okumak istedim. (Nermi Uygur deyince aklıma iki isim daha gelir. Biri Ünsal Oskay'dır, diğeri de Akşit Göktürk. Bu üç ismi birlikte anmam onların ortak yönlerinin olmasından ziyade benim kişisel yaşantılarımla ilgilidir.)Telefonla konuştum. Özlediğim bir şeydi bu. Televizyon seyrettim. Muhabbet Kralı'nı. Türk televizyonlarında böylesi bir programla karşılaşmamıştım (Okan Bayülgen çok yaşasın. Onun sayesinde daha nelerle karşılaşacağım kim bilir.) Mutluluktan programın birçok yerini kaçırdım (Program başladığında ilk tepkim "Yok artık, bu bir rüya olmalı" oldu. Çünkü konu paradokslardı ve ilk gördüğüm kişi de Ömer Naci Soykan'dı. Bir zamanlar kitaplarını bulmak için neredeyse kendimi yerden yere vurmama sebep olan bir hoca ve çok sevdiğim bir konu. Nasıl da kolay ulaştım onlara.) "Televizyon izlerken" çok heyecanlandım. Çok sıradışı bir durum bu. Heyecanım beni çok yormuş olmalı ki uyuyup kalmışım. (İzleyemediğim programı bu akşam heyecanımı kontrol etmeye çalışarak tekrar izleyeceğim. )

Bu sabah uyandığımda dün yaptıklarımdan pişman olmadım. Normalde "günü boş geçirmek(!)" beni mutsuz ederdi, çok zaman kaybettiğimi düşünebilirdim (bir gün benim için çok zaman demek). İyiyim. Hatta fazla iyiyim. Bu yüzden uyandıktan sonra yataktan çıkmadım. Daha önceleri anneme, bu olduğunda beni yataktan çıkarmasını ve bunu yapmazsa mutsuz olacağımı, işlerin kötüye gideceğini söylemiştim. (Annem üzerinde koşullama deneyleri yaptığımı da itiraf edeyim. Bu deneylerin sonucunda dün "seni çok yalnız bıraktım" deyip yanıma geldi, benimle ilgilendi. Bana belli etmese de benim için ne çok kaygılandığını anlayıp üzüldüm, kendimi tam olarak ifade edememiş olabilirm. Kaygılarının yersiz olduğunu anlatmaya çalıştım ona. Çünkü iyiydim, kaygılanacak bir şey olmadığını da ancak iyi olduğumda düşünebiliyorum.) Beni yataktan çıkarmasının tek yolunun yemek, kahve ve sigara olduğunu söyledim anneme.  Saat 8'de uyanmıştım. Ancak 11'de yataktan çıkabildim. Kahvaltı ettim. Kahve ve sigara içtim. Annem dışarı çıkmam gerektiğini söyleyip duruyor. Ben bunun yerine birkaç yüz tane soru çözdüm. Bir tür perhiz bu, sefadan önceki cefa aşaması.

Dün bana çok şey öğretti.
"Kendimi uyuşturmayı ve aptallaşmayı öğrendim."
En akıllı tarafımdır aptallığı öğrenmek. ":)"

Edip Cansever'in en sevdiğim şiirinden,"Yangın"dan, alıntı yapıp bitirmeden önce çirkin bir şey söyleyeceğim. Şiirin güzelliğinin çirkinlikleri örteceğini umduğumdan böyle yapacağım, kaygısızca.
"KPSS'ye kafam girsin."

Ve şiir:

Dışarı çıkıyorsanız dikkat! çiçeklerle karşılaşmayın
Ya da koklamayın onları, iyisi mi, yüzünüzü örtün şapkanızla
Ya da düşünmeyin hiç, ben bakın öyle yapıyorum
Neden diyeceksiniz? insanda sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler
Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun butlarına
Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım...
(Edip Cansever - Yangın şiirinden)

1 Mart 2012 Perşembe

Kötüceyim, iyice...: Üstad kızdı...

Kötüceyim, iyice...: Üstad kızdı...: Boş zamanlarını, sürekli, iskambil, tavla, okey veya günümüz için söylersek play station , at yarışı, iddaa türünden oyunlar oynayarak...