Okumadan yazılmaz derler.
Öylesine bir ilk cümle. Kim dediyse iyi demiş. Hala bunu söyleyen bir sürü insan var(dır), ben de dahil. Belki okuyunca da yazılmaz. İnsan kendini okumaya fazla kaptırıp yazmaya fırsat bulamayabilir. Okuduklarından sonra söylenecek her şey söylenmiş zaten deyip yazmayabilir. Okudukça kendini aşağılarda görüp yazdıklarını beğenmeyebilir. Hipotetik düşünme yetisini yeni kazanmış ergen gibi heyecanlanarak bir sürü varsayım yumurtlayasım geldi. Hiç o havalara girmeyeyim, gerek yok.
(Altı çizili cümleyle ilgili özdenetim mekanizmamdan uyarı geldi. Bu cümleyi birkaç açıdan sakat bulmuş kendileri. Hipotetik düşünme yetisi öyle bir anda kazanılmıyor. Bir süreç söz konusu. Yani öyle bir anda ben geldim ey ergen, gönül rahatlığıyla heyecanlanabilirsin falan demiyor. Geldiği öyle hemencecik anlaşılacak bir şey değil. Ayrıca bu düşünme yöntemi öyle bir anda gelseydi bile ergenimiz geldiğini anlamazdı çünkü anlaması için gelenin neye benzediğini bilmesi gerekli. O yaşlarda bunu bil(e)mezler gibi geliyor bana -soyut düşünme şeysini yeni şeyetmeye başladıkları için. Tabii istisnalar da var. Mesela buradaki haberde bi tane dahi ergen var ki ultra-istisna. Sözün bittiği yer. Kendisini andıktan sonra daha fazla konuşmanın bir anlamı yok. Evet bu da bir bahaneydi, zaten "hiç o havalara girmeyeyim, gerek yok." Çünkü Öyle. Kendimi tutmasam bir yığın konuşurum. Gerek yok.)
Bu kadar yazabileceğimi düşünmemiştim. Bir filmden bahsetmek üzere geldim. Filmimizin adı "The Art Of Getting By". Aşağıda da afişi var. Ben bu filmi beğendim. Sonra tekrar izleyeceğim. Filmle ilgili başka bir şey söylemeyeceğim. "Ne haliniz varsa görün."
Bu da alelade yazının mükemmel şarkısı:
Dire Straits - Sultans Of Swing
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder