21 Eylül 2011 Çarşamba

Üstüm başım bitki, önüm arkam sağım solum gece.

Olup bitenleri seyrederken akışa kapıldım, bilmediğim yerlere gidiyorum. Düşündüklerim yüzüden her şey tek bir şeye benziyor, günler en geçmek bilmeyen ama yine de basitçe geçip giden güne dönüşüyor -hisler aynı, görüntüler ve sesler aynı. Aynılaşıyorum. Hep böyle gideceğini düşünüyorum, bu gidişi durduramıyorum. Durdurmaya yetmem. Çünkü ben de her şeyin içinde, olduğumdan fazla değilim; hatta gitgide azalıyorum. Bak, ne kadar kolay söylüyorum: "Hiçbir şey değişmeyecek."


Ne yazık, tam da böyle olması gerekiyor.

Çok fazla birinci tekil kişi. Ne kadar çoksam o kadar sıkıcıyım. Sıkıcı olduğum kadar kendimden sıkılıyorum. Yine çok fazla birinci tekil kişi. Ne pis bir döngü!

 ***

Sorun yok. Sıradanlıklar, tükenmekler, sıkılmaklar beni bir ağaca dönüştürecek; toprak beni başka türlü besleyecek, dünyayı başka türlü soluyacağım. O zaman yorgun bir gezgin gelip gölgeme sığınacak, bana bir kitap verip rahatımı kaçıracak. Hem belki birazcık "bir ağaç sadece bir ağaç değildir". Hem de belki şimdi tam zamanıdır.

Öyleyse tam zamanı:

"Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki
Denedim bütün vakitleri al
Başka türlü geçmeyen bir vakitti"


(Melih Cevdet Anday'ın "Tek Başına"sından)


İşte bu!

10 yorum:

negatif dedi ki...

Söylemek gerçekten kolaydır. "Hiçbir şey değişmeyecek." Ne anlatıyor bu? Hiçbir şey.

Susmak da kolay olsa keşke.

nomen dedi ki...

''Hiç bir şey söylemeyen sözlere varmak için,
herşeyin söylenmesi gerekti.''

Sözlerimizin üzerini çizmeye can atan bunca zifiri kalem varken; keşke biz kendi sözlerimizin üzerini silmesek.

Ben de buralardayım ve ok'u-yorum demek istedim.

Uzak nedir?

alter ego dedi ki...

ne güzel demişsin; ben de hissediyorum bu azalmayı. her şey aynı olunca garip bir boyutta ilerliyor ve bir yerden sonra her şey olması gerektiği için oluyor hissiyatına yenik düşünce de ister istemez bunun içerisinde varlığım da azalıyormuş gibi geliyor.

white rabbit in the forest dedi ki...

Bu dizeleri çok sevdim. benim için de demiş olsun, ben de bloguma koyayım...

FFatiHH dedi ki...

Ömrü piramitlerin tamamlanmasına yetmeyen firavunlar gibiyiz. Değişmesini beklediğimiz, kocaman piramitler.

negatif dedi ki...

nomen: içtenlikle, zar zor söylenmiş sözler söyleyenine olduğundan daha değerli görünebilir. söyleyen söylerken neler hissettiğini, nasıl söylediğini bilir. başkaları bunu bilemeyebilir, en fazla tahmin yürütürler, buna da genelde gerek görmezler. önemsemeyebilirler de.

bir çocuk yapacak hiçbir şeyi kalmadığında ne yapar?

"...güneşte kararmış bir çocuk oturuyor. Oturuyor dediysem, bilirsiniz bir çocuk asla boş oturmaz; her zaman meşgul olan bir milletin çalışkan ahfadıdır çocuklar. Onlar ki, yapıp ettiklerinden mutlaka bir sonuç beklemez, muhakkak bir fayda ummazlar da üstelik. Bir yetişkin için sıradan olan herhangi bir durum, şaşırma kabiliyetiyle sınırsızca donanmış bir çocuk için, atomu parçalamak nisbetinde kerametler içerebilir.Çocuk; elinde iğneden hallice bir çubukla, harıl harıl bir çukur kazıyor. Kimbilir ne emekle topladığı renkli cam parçalarını, çukurun etrafına sabırla sıralıyor. Bu arada eski bir teneke kutudaki suyla, cam parçalarını dizmeden önce bir güzel ovalıyor. Çukurun içine herhangi bir şey koymuyor: “dıdıt dıdıdıt dıt dıt dıt’’lı o ana bestelenmiş bir şarkı tutturuyor. Uzaktan bakan yetişkinlik mezhebine mensup şehir ehli için ne kadar da beyhude, nasıl da budalacadır bu ulu çaba."

ve
"Ama toplar da, bir çocuk hiçbir şeyi biriktirmez. Yeniden kurup adlandırdığı tüm bu nesneler, oyun sona erdiğinde, oyun alanına terkedilmiş olarak öylece durur. Biriktirmek için özenle hazırlanmış karmaşık bir müfredatı ezberlemek, yani bir hayli büyümek gerekecektir. Kenarına renkli cam kırıklarından süsler yapılan taze bir çukur görürseniz bilin ki, az önce orada bir çocuk oynamıştır."

Bir çocuk yapacak hiçbir şeyi kalmadığında ucu bucağı olmayan bir denize bakabilir. Denizin bundan haberi olmaz. O çocuk dalgalar alıp götürsün diye kumdan kaleler yapabilir. Denizin bundan da haberi olmaz, ama çocuk yine de yapar: Onun yaptığının güzelliği denizin güzelliğine güzellik katsın diye. Bir hediyedir bu, deniz içindir. Çocuklar muhakkak bir fayda ummazlar öyle.
Dalgalar yerine "kocaman ayaklar" gelip çocuğun kalelerini yıkarsa çocuk buna içerler. Kaleler çocuğun dünyasının kumdan şekilleridir, o dünya suya karışmalıdır. Bu yüzden sadece deniz alıp götürebilir onu. Peki bu koca ayaklar nereden çıktı öyleyse?
Koca ayakların kaleyi yıkacağını öğrendiyse çocuk, onlardan önce kaleyi kendisi yıkacaktır. Kale denizin değilse, kendinin de değilse, koca ayakların hiç olmayacaktır. Olmasındır da zaten.

Bazen de kendi sözlerimizi böyle sileriz işte. "Çünkü öyle." Biri gelip yıkmasın diye. Ulaşması gereken yere ulaştıysa, biriktirmek de gerekmez sözleri.

------------

uzak, birbirini anlamayan iki kafa arasındaki mesafe mi?

------------

buralarda olduğunuzu biliyorum. teşekkür ederim.

negatif dedi ki...

alter ego: o azalmayı hissetmek de bir şeyleri değiştirebilir. azalmak istemeyen bir insanın bunu durdurmak için de bir çabası olur. ne için azaldığımızın farkına varırsak bir noktadan sonra çoğalmamızın da başlayacağını kestirebiliriz. çok basit ama "her çıkışın bir inişi, her inişin bir çıkışı vardır" derler. böyle inişli çıkışlı bir şey işte azalıp çoğalmak. neyin nasıl olması gerektiğine biz karar veriyorsak her şeyin olması gerektiği için olması bizi yenemez.

hiçbir şeyimiz kalmadığında daha fazla azalmayacağız. belki de hiçbir şeyimiz kalmayana kadar azalırız, ama sonra her şeyimiz olacak. her zaman olduğumuzdan daha çok olacağız.

negatif dedi ki...

ormandaki beyaz tavşan: senin için de demiştir tabii. sen sevince daha anlamlı oluyor ne varsa. dizeler de daha farklı görünüyor şimdi. daha fazla sevdim onları seninle.

nomen dedi ki...

Bir çocuk,bir deniz, kumlar, kaleler...

Koca ayaklar, koca karaltılar, koca uzaklar...

"gece değmemiş sema; dalga bilmeyen deniz"

Ayağını kesecek göğümüzden şehrin küstah hırıltısı.

Diyordu ya şair; "güzel günler göreceğiz çocuklar!"

Bu defalık inanalım!

negatif dedi ki...

Kısaca Fd: piramitten medet uman firavun zamanından önce ölmüştür zaten, haberi yoktur. gideceği yer de belli, piramitler değişse de bu değişmez. firavun kendini nasıl kandırdıysa öyle yaşamıştır. öyle ya da böyle yaşamış olması ne fark eder, benim gözümde yaşamıyordur artık. bir piramit, bir deniz manzaralı mezar, bir köy mezarlığı ya da mezarsızlığı bir ölünün ne fark eder?

değişim sürecini izlemek için dünyaya gelmişiz. ödünç aldığımız yaşamı geri vermeden önce değişim bizi yakalayacak, belki de kollarımızdan sürgün vereceğiz.

yorum için teşekkürler.