13 Eylül 2011 Salı

Bu aralar pek görünmüyorum. Acaba nerelerdeydim sevgili kendim?

NOTLAR:

1. Verimsizim. Dökülüyorum. Zamanım geçti.
2. Kurağım, yağmursuzum, düşsüzüm.

3. Yokum. Niye? Ulaşılabilir olmak istemiyorum. Görünmüyorum.
4. Ulaşılabiliyorum yine de. Niye? de-

5. O. Aruoba okumak istiyorum. Kaldıysa. Biraz.

6. Unutalım bunları. Neler diyeceğim başka.

7. Hoplayıp zıplıyorum. Sürekli hareket halindeyim, kendimi taşıyorum. "Yaklaşıyor." İnatla yaklaşıyorum ben de. Meydan okuyorum. Kendimle tehdit ediyorum. İnsanları, zamanı, her şeyi. İnsanlara, zamana, her şeye.
8. Gereksiz ayrıntılardan arınmak istiyorum. Kaldıysa. Biraz.

9. Uzak şehirleri dışlıyorum. Uzak şehirler, bensiz kalın! Gibi.

10. Hayatımdan birilerini kovdum. İnsanlardan beklentim kalmadı. Olmasanız da olurdu. Olsanız da olur. Ne kadar kötüyse o kadar kötü. Ne yazık! Bensiz kalın. Ne fark eder(siniz). ? (Bir sürü bir sürü konuşurum işte böyle, o yüzden defolun gidin başımdan.)
11. Televizyon izliyorum (artık), kafam dağılıyor; çünkü televizyonda gördüğüm hiçbir şeyi düşünmüyorum. Aradığım boşluğu buldum. Günde yarım saat iyi geliyor televizyon. Düşünmesiz. (Kötü amaçlarım için kullanıyorum işe yaramaz şeyleri.)
12. Kaygı ile ilgili düşündüm. Hayatımdan birilerini kovdum. İnsanlardan beklentim kalmadı. İnsanların gıyabında kaygıyı düşündüm. Haber vermeden çekip gittim düşüncemde.
13. İnsan neden yalnızlığı seçer (yaptığı buysa ve yapabildiyse)? Zaten yalnız olduğu için mi? Bu seçim bir farkındalık sonucu mu geliyor karşısına? Yoksa üzerine düşünülmese de olur denilen bir tür basit savunma biçimi mi sadece? İstenir mi yalnızlık? Yenir mi? Yener mi? Hem yenir hem yener mi? Hasta eder mi? Öylesine mi, gelişine mi, tesadüfen mi? Yani? Alınmış bir karar mı, bile bile bir tasarı mı, sunulmuş mu, içi oyulmuş mu, yapışkan mı, akışkan mı, solucan mı, tırtıl mı, uzayda yer kaplayan bir boşluk mu, eğri mi, kaskatı bir yumru mu (?x11=??) Her neyse.

İnsan bazen kendiyle ilgilenmek ister. 

14. 37 yaşıma geldim, hala ders çalışıyorum. Zaman her şeyden daha hızlı. Haliyle geriden takip ediyorum. Ah şu 25 yaşında olsam neler vermezdimlerim... Kıyamam ben kendime.
17 yaşında olacağımı bilsem, ölürdüm, tekrar dirilmek isterdim. Bu hayata tekrar gelmeyi bile göze alırdım. 17 yaşında olabilecek olsam değerdi. Yoksa değmez. Unutalım. 17 yaşımda olabilecek olsaydım 15 yaşında olmayı da isterdim. Bu böylece "hiç olmamaya" kadar gider. Zaten gideceğim(iz) yer de orası değil mi?

15. Bazen bakıyorum, 127 okunmamış öğe falan. Cehennemin kapısında yazmıyor bu, izlediğim blogların günlük ortalama getirisi. Zaman karşılığında blog yazıları okuyorum. İzlediğim bloglardan vazgeçmem de bu yüzden kolay olabiliyor bazen. Birkaç nazik hareketle bu bloğu izlemeyi durdur demek fazladan bir fincan çay içmek demek. Benim zamanımı boşa harcamayın insanlar! Karşımda duranlara yaptığımın aynısını yaparım. Benden mahrum kalırsınız. Bensiz kalın. Hayatımdan bazı blogları da kovdum. (Bu yazdıklarımı okuyor olsalar "pek de umurumdaydı" diyebilirler. Benim bir yerden gidişim önemlidir, bilemezsiniz ne kadar olduğunu.)

16. Miyavlar gitti, yerlerine cikcikler geldi. Evimizin hayvan kontenjanında iki kişilik yer var hala. Uzun yaşayacaklarını bilsem balıklarım olsun isterdim, ama yaşatamıyorum onları. Miyavlar gitti gideli sanki onlar evdeymiş gibi, bir şeyi incitecekmişim gibi yürüyorum; birinin üzerine basma korkusuyla. Zira yüz kilo varım, bir kediyi ezdiğimi düşündükçe içim parçalanıyor. Gerçi bir tanesinin üzerinde uyumuştum, bir şey olmamıştı. Daha doğrusu o benim altımda uyumuştu, sanırım bu yüzden bir şey olmadı.

Hayvanların ölmesi insanların ölmesi kadar zor olabiliyor. Hayvanların gitmesi insanların gitmesinden daha çok üzebiliyorbazen. Balıklar da hayvan. Gitmelerine dayanamam diye yoklar, belki de, olmasınlar.

(Uzun yaşamak nedir ya? Yaşamak için ne kadar da gereksiz bir sıfat bu 'uzun'. Anlatımsız. İfadesiz. Durgun. Çiğ.)

17. İnsanlara baktığımda onları çok küçük görüyorsam bu fazla uçtuğum anlamına gelebilir. Fazla uçmuş olmayı çok isterdim, ama insanları küçük görüyor olmamın sebebi bu değil. (Keşke yalnızca bunun için baksaydım sana?)
Minyatür bakıyorum. Perspektiften yoksunum. İşin kötüsü, bu kadarına bile şükretmeli bazı insanlar.
(Mecburen otosansür.)
18. Birkaç yıl öncesinden çıkıp gelen:
"İnsan: tuvaletini yaparken canı acıyan varlık."

 19. Güzel-yazan insanların  ortak kaderi, kimlerin onları okuyup okumadığını tam olarak bilememeleridir. Yazı (söz) kimlere ulaşır, kimlerin kafasında nasıl canlanır, nasıl anlaşılır, nasıl var olur, neleri değiştirir? Yazan bunların çok azını bilirse şanslıdır. Bilmemek kiminin içini yer. Anlatmak istediğini anlatabilmiş olmayı ister kimi, hatta bazen zorla anlaşılmak ister; nasıl anlaşıldığını fazla önemsediği için. Konumuz bu değil, dağıtmadan, sarsmadan söylemek isterim:
Blogları okuyorum. Bazen okuduğumu belirtiyorum bir yorumla. Ama yorum yapamıyorum bazen, çeşitli nedenlerle yorum yapmak istemediğim de oluyor. Belki bir şekilde birileri onları okuduğumu düşünür diye yazdım buraya. Okuyorum ben, ama görünmüyorum. Kitapları okur gibi, sessizce, yerimi bilmeye çalışarak.

20. Sıkıntılı dönemlerde yanımda birinin olmasını istediğim olmuştur. Genelde kimse olmaz. Önemli olan şu: Yanımda olmak, bana yardım etmek isteyen birileri mutlaka vardır, ama yanımda olamıyorlardır. Ben de bazen birilerinin yanında olmak istediğim halde olamıyorum.

O halde,
İnsan kendine içkindir.
Yine de:
İnsan bazen kendine dışarıdan bakabilmeli, bazen kendinin yanaklarını okşayabilmeli, bazen uzanıp kendi yanaklarından öpebilmeli, bazen başını omzuna yaslayabilmeli, bazen içinde değil yanında olabilmeli.

Şu hayatta bazı güzel insanlar istemeseler de giderler başka diyarlara. Onların boşluğunu, onların özüme kattıklarıyla dolduramıyorsam zaten onları içimde var edememişimdir. Gidenler giderlerken bir şeyler götürürler ama 'buradayken' verdiklerinden fazlasını götürmezler.

Yaşamak bu açıdan anlamlıdır. Yaşayan, kendisini oluşturan parçaları da yaşatır. Yaşatmalıdır da.

5 yorum:

nomen dedi ki...

Kısa cümleler ve ve onların geniş uzamı. Duygu durumlarının bayatladıkça vücuda yayılan tuhaf kokusu. Pek çok gidenin yerinden memnun; pek çok gelenin yolundan tedirgin oluşu.

Yalnızlık yeterince yalın mı? Bileşenlerinden sıyrılamayan bir-başınalık ya en büyük kalabalıksa? Sorular; yanıtsız kalması umularak kodlanıyor olabilir mi? Terk etmek en eski mesleği midir kopuk yaprakların? İnsan aynı dal üzerinde tutunmaya ne kadar direnebilir ki?

"Kendi olarak, sana gelen
Sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
Sensiz de olabilecekken, seninle olmayı seçen
Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
O, işte..."
(Oruç Aruoba)

O mu? Üçüncü tekil şahıs yalanı! Bir "ben" vardır, kılık değiştirip değiştirip karşımıza dikilen. Gitsin mi? Zaten kalamaz ki...

Düşündüm çok. Satırlarınız, bir yaranın ihmal edilmiş yollarına dizilmiş işaret taşı gibi. İzlememek istedim; ama yola gemiştim bir kere.

(Bugün çok "verimli"siniz)

Ellerinize sağlık.

negatif dedi ki...

Gidenler en azından biliyorlar gittikleri yerde ne olduğunu. Kalanlar bilmiyor. Bilmemek korkutur bazen.

Keşke o yaralar olmasa diyemiyorum, olmazsa olmazdır onlar. Pek bir şey ifade etmez diye söylemedim bazı şeyleri. O işaret taşları söylemediklerim yüzündendir belki. (Söylese miydim diye düşündüm.) Yazdıklarımın bir kısmı yazdıklarınızla ilgiliydi. Bazen iyi gelir diye dost sesi olabilmeyi isterdim. Yaraya merhem olan güzel şarkılar gibi. Ben o sesi ararım çünkü.

Çok teşekkür ederim.

white rabbit in the forest dedi ki...

İnsan bazen kendine dışarıdan bakabilmeli, bazen kendinin yanaklarını okşayabilmeli, bazen uzanıp kendi yanaklarından öpebilmeli, bazen başını omzuna yaslayabilmeli, bazen içinde değil yanında olabilmeli.
evet, sevdim bunu :)

negatif dedi ki...

içinde biraz turgut uyar şiiri var, belki ondandır.

senin için liste de yapayım:
1. uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum
2. olmıyacak şey mi niye bakmayayım denizlere/en akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak.
3. yetişir hecelemen sök beni bir kere

sana şiir okuyayım mı beyaz tavşan?

white rabbit in the forest dedi ki...

evet, oku :)