15 Haziran 2011 Çarşamba

Notlar:

1. Yazının bağlamı sosyal bir laboratuvar olarak düşünülebilir. Anlamlandırabilmek için yazıya başvurmak, bence iyi bir yol. Farklı şekillerde de anlamlandırabiliriz dünyayı, ama yazmanın bazı üstünlükleri var. Yazarak daha iyi anlatabiliyorum kendimi, insanları da daha iyi anlayabilmeyi umuyorum.

Anlatmak istediğim sıradan bir şey değilse sıradan olmayan bir karakter yaratıp onun üzerinden varsayımlar oluşturarak gerçekleşme olasılığı yüksek bazı olaylar ve durumlar yaratmaya çalışıabilirim. Sözcük haznem olduğu gibi karakter haznem de vardır ve anlattıklarım havada kalmasın diye bu karakterlerden düşündüklerimi gerçekleştirmeye en yakın olan karakteri seçerim. O karakterlerden yoksa (bu çok zor bir ihtimal olmalı aslında, sadece edebiyatta bile benim düşündüklerimin karşılığını yerine getirebilecek karakterler oldukça fazla ama ben bunları bulamamışsam bunun sorumluluğunu kendime yüklerim.) oturup kendim oluşturacağım bazı şeyleri. Bunu yapmak çok zor ve inanılmaz eğlenceli.

Düşünce ve davranış kalıpları gibi düşünenlerin ve davrananların da kalıpları vardır ya da olmalıdır. Olabilecekleri kestirebilmekte yardımcı olabilir bu. İşimi kolaylaştırabilir.

2. Beni rahatsız eden dış ses bağlamın dışından içe müdahale eden sestir. Kendisini zorla ortama dahil eder. Sesin sahibiyle ilişkimin niteliğine göre kendisine vereceğim tepkiler çeşitlilik gösterir. Bazen istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Genellikle kolay yoldan kendisini olması gerektiği yere yollamayı yeğlerim.

3. Dış ses her yerden olaya dahil olabilir. Yönlendiricidir, bilmiştir, ukaladır, her şeyin farkındadır, aşmıştır. Kitap okurken beni rahatsız eden bir tarafı var dış sesin.

4. Kendimizden bir süre uzaklaştığımızda kendimize dışarıdan bakmak kolaylaşır. Ama kendimize tekrar yaklaşmak da zorlaşabilir. Eski yaşantılara alışmak bu yüzden zor işte.

5. Hayatım şişti. Bir sürü ilgi bekleyen insan, bir sürü ilgi bekleyen iş, bir sürü ilgi bekleyen ‘ben’ ve gerektiğinden fazla olan birçok şey. Yetişemiyorum. Herkese ilgi göstersem yapacaklarımın hiçbirini yapamam. Uzun soluklu bir çalışmaya ihtiyacım var, olmasını istediğim tek şeyi başarabilmem için. On parçaya bölünürsem de olur, reddetmem bunu.

6. Bir şeylerin bitmesinden korktuğumuz için mi bir şeyleri bitiremiyoruz? Bitmesin istediğimiz için mi bazı şeyler bize sonsuza dek sürecekmiş gibi görünüyor? Bİlinmezle mücadelemde hep o kazanıyor nedense.

7. Ortada bunca ulaşılmaz şiir varken ve biz onları henüz anlamamışken ve hatta daha çoğunu okumamışken nasıl olur da birileri şiir yazmaya yeltenir? İşte günümüz şairinin zor olanı başarma çabası. Gerçekten hayretle takip ediyorum onları.
Her şair farklı bir dünyanın insanı ve şiirler de o dünyaların denizlerine düşen gök cisimleri. Zor be hacı. Ne uğraşıyorsun, yazık etme kendine.

8. Bir şeyi farkında olmadan olduğundan çok farklı anladığımız olur, ama bunu yaptığımızda karşımızdakini zor durumda bırakabiliriz bazen. Kuşkuculuğun kılgısal alanda başımıza neler açacağını iyi düşünmeliyiz. bir başkasına zarar verebileceğini de.

9. Cevabına en çok ihtiyaç duyduğum sorulardan biri: Kendimden gidişlerim çok kısa sürerken kendime gelmelerim niye bu kadar uzun sürüyor?

10. İçimde olup biteni açıklamam için gerekli olan benzetmeyi yapacağım. Sıkıntımın ne olduğunu biliyorum ve bu içimdeki bir şeyden kaynaklanıyor; içimdekinin ne olduğunu biliyorum, zihnimde canlandırabiliyorum fakat onun adını bilmiyorum. Nedir o aletin adı? Böyle de söyleyince hiçbir şey anlatılamıyor. Aanlatmak için her şeyin adını bilmemiz gerek. Yazıyla anlatıyorsak eğer.

11. İncecik camdan bir küre: düşler küresi. İçimden çıkıp gitmesin diye sıkıştırdıkça kırdım onu ve yayıldı içime. Cam parçaları da kanattı, düşlerim kana bulandı. Böylesini istememiştim. O aleti buldum: Mengene. Bir kum saatini bununla paramparça etmek isterdim.

12. “Oğuz Atay bence yanılmıyor,”  diye başlayan bir not da yazmalıyım. Söz verdim çünkü. Buradaki yazıyla ilgili.
İyi bir şey olmayacak, iyi bir şey olmaz. Hayat kötü şeylerle doludur ve onlardan kurtulduğumuzda iyi bir şey olduğunu sanırız. İyi olan sandığımızdır. Ya da iyidir dediklerimizdir ki birdenbire olurlar. Sürüncemede kalan heyecanlardan da iyi bir şeyler ummak olması gerekenden çok farklı olan bir şeyle kendimiz, kandırmaktan başka bir şey değildir.

Peki bu neyi değiştirir. Hiçbir şeyi.

13. Eğlenceli bir şeyler yapayım, bir şey yapmalı diyordum değil mi? Neden yapmadım da hevesim kursağımda kaldı?
Sevdiğim, benliğime kattığım her şey, düşündüklerim, hissettiklerim, algı alanıma girmesine izin verdiklerim ayaklar altında. Bu toplum yaşamama izin vermiyor. Her anlamda kısıtlanıyorum.
Niye bir şey yapmıyorum? Çünkü yapmamak tepkidir. Söylememek de! Faydalı şeyler yapmalı, ama kim için? Niçin? En sevdiğim şarkıların (bu mesela) altına yazılan yorumları yazan insanlar için mi?
Gecenin bir yarısı son ses iğrenç şarkılarını herkesin dinlemesine uğraşan hastalıklı insanlar için mi? VE daha bir çokları için mi? Bİrazdan başka şeyler de yazacağım bununla ilgili.

14. İstatistiklere bakmayı öğrendim. Aslında benim için kötü bir şey bu. Çünkü en nefret ettiğim insanlar daha fazla insana ulaşıp daha fazla insana boklarını bulaştırabiliyorlar. Benim yazdıklarımı okuyacak insanlar oldukça azlar. Zaten birileri beni okusun diye bir çabam da olmadı hiç. Burada bir şey yapıyorsam bir avuç insan bunu görse yetecek bana. Ama böyle de olmuyor ki. Ben de varım heyyy. Ama sadece ulaşmak isteyen insanlar ulaşabiliyor. Tesadüf mü bilmiyorum. Birileri bana ulaşıyor. 12 tane izleyicim var. Çoğu torpilli. Reklamımı yaptım onlara o yüzden geldiler. Diğerleri de bir şekilde buldular beni (Tesadüf? Kader? ALnımıza yazılan?). O yüzden özeldirler benim için. Günce yazarlığım esnasında  da bu kadar insan okuyordu beni. Her şey oldukça güzeldi. Hala da güzel. Burada yazdığımı görenlere nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum o yüzden böyle saçmaladım.

15. Günce. Aklıma bir şey geldi. Burada bir şeyler yazarken geçmişte aynı gün yazdıklarımı da buraya ekleyebilirim diye düşündüm. Sonra geçmişte bugün yazdığım günceleri bulup okudum. Düşündüğüm şeyden vazgeçtim. Ne kadar kötü bir şey. İnsanın kendini engellemesi böyle bir şey işte. Bilmem kaç yıl önceki halim şu anki halimi olumsuz etkileyebiliyor.

16. İnsanlar yalandan da olsa bir şeyleri başarma, bir şeyler kazanma ihtiyaçlarını karşılamak için mi güçlü olandan yana olur?  Hayalkırıklıklarıyla dolu bir ülkede yaşıyorum. Hayalkırıklıklarına tahamül edemeyen insanlarla dolu bir ülkede yaşıyorum. Takım tutar gibi parti tutan insanların haddinden fazla olduğu bir ülkede yaşıyorum. Ülkemin yarısı hep kazanıyor, diğer yarısı da hep kaybediyor. Çoğunluk olmak işte böyle bir şey. Kazanan çoğunluk, kazandığını sanıp benim gibi uyumadan önce kendisini mutsuz hissetmeyen çoğunluk. Kendi seçtikleri yöneticilerin büyük bir oranla herkes tarafından seçildiğini, yaptığı seçimin sağlamasını başkalarının seçimleriyle yapan huzurlu ve yüzü gülen çoğunluk. İşte bu demokrasi. Kaybedenlerin zaten hiçbir önemi yok, onlar çoğunluk olamıyorlar bu yüzden. Çoğunluk kazanır, kaybeden hep azdır.

Ama, aslında, yenilgiyi hazmedemeyen bir toplum kazanmayı öğrenemez.

Yenilmeyi, yalnız kalmayı öğreniyorum. Bu da benim kazanımım.

17.  VE:

   


18. İyi geceler dünya.



.

4 yorum:

negatif dedi ki...

niye yapıyorsun ki bunu? işin gücün mü yok?

yazım hatası çok bunda.

kafan bulanmış yine.

negatif dedi ki...

şarkı güzel. aferin, böyle devam.

white rabbit in the forest dedi ki...

oğuz atay yanılmıyor, ben sadece yanılmasını istemiştim.

negatif dedi ki...

ben ondan yanayım.