20 Mart 2013 Çarşamba

hay aksiseda oksimoron

konuşasım var, uzun uzun anlatabilirim olan biteni. birçok nedenden konuşamadığım oluyor. işte o zaman yazmak istiyorum. karşımda biri varmışçasına, kime seslendiğimi bilmeden, zamirlerden zamir seçemeyerek yazmaya çalışıyorum birine, birilerine, ama en çok kendime. belki birileri fark etmiştir, muhatabım -her kimse, her nasılsa, bir şekilde- dönüp dolaşıp 'ben' oluyor(um). oluyorsun. okuyorsun. oluyorsunuz. ben oluyorum en çok. oluyorlar.

çünkü, saçma. anladım mı? saçma. bir kağıdın aynaya dönüşüp beni bana yansıtmaya başlaması, konuşması, kendimi ona kabul ettirmeye çalışmam falan hep boş. kağıt bazen sadece bir kağıttır. 

birilerinin beni duymasına ihtiyacım var mı bilmiyorum. yazıyorum sadece. konuşasım geldiği için bu kez. daha önceleri defalarca yaptığım gibi bir kez daha "bu kez". 

yazmak böyle bir şey değil. anladım mı? 



David Bowie- Obstacle

4 yorum:

dedi ki...

bazen düşünüyorum, belki de dili sevdiğimiz için yazıyoruz biraz da. okumak mesela sevdiğin bi tür keki yemek olsun, yazmak da o keki yapmaya çalışmak, kendine göre tarifini ayarlamak sonra da yemek ve hatta ikram etmek gibi bir şey oluyor. konuşmak ve yazmayı nasıl karşılaştıracağımı bilemedim şimdi.
bir de, aslında dili kullanmak yoluyla da öğreniyoruz, algılıyoruz. algımız da gelişiyor.
burda bizi rahatsız eden şey vicdanımız belki de. çünkü kalbinden de koyuyorsan eğer yazarken, o zaman insanın içi rahat etmiyor. az mı koydum, fazla mı koydum. bugün koydum yarın burda bulur muyum? kıymetini bilirler mi? ezilir mi? fark edilir mi? teselli edilir mi?
diyelim ki sırf kendin yiyesin diye ya da deneyesin diye yaptığın bir kek olsun. sonuçta yine karnını doyuruyor. ama yine de kek yaptığını bilsinler istiyorsun. çünkü kalbin akmak istiyor. kekin kokusu yayılıyor. bi de tek başına zor bitirmek keki. milletin canı çekiyor filan. bayatlıycak vermesen... vs. vs.

mesela yani...

anladım mı?

alter ego dedi ki...

bir sayfa açıp bir şeyler anlatmaya çalıştığımda benim de sorduğu ilk soru oluyor bu "neden?" sorusu. "neden" sorusunun içinde birazcık da "niçin?" vardır ya hani, işte aslında hafif o tarafa meyilli bir soru gibi. bu soruyu aşınca yazabiliyorum, aşamazsam yazamıyorum. bak mesela şimdi aştım ve yazıyorum, çünkü bir nedenim var; sen bir şeyler yazmışsın ben de yazdıklarına binaen sana bir şeyler anlatıyorum. bir tür iletişim gibi. üstelik bunu "niçin" yapıyorum diye sorduğumda da cevap aynı olabiliyor hem; sen bir şeyler yazmışsın. sadece yazmış olman bak nasıl da bir eylem, nasıl da bir şeyleri bir anda var etmiş oldu.

bunu girizgah kabul edersek eğer, devamında, bir başkasına sunulan gerekçelerden kendimize yönelik gerekçelere geçilebilir. insan bir şeyleri ifade ederken aslında sadece ifade edeceği şeyin karşısındakine tesirini düşünerek sunmalı belki de. aksi durumda kendine saklamak ile ifade etmek arasında bir fark kalmıyor. insan kendisine söyleyeceklerini başkalarının yanında ne diye söylesin ki? bunu kendi kendine de yapabilir pek ala. hatta sadece yazarak kendini başkalarının yanında azarlayanlar bile var, ben bir dönem bunu da denemiştim, bilirim. gereksizmiş tabi. neyse, diyeceğim o ki insan yazarken kendi kendinin muhattabı olmamalı. bunu da ancak yazdıklarını kendi değerlendirmeyerek, yazdıklarında kendini arayıp, bulup, onu irdelememekle yapabilir sanırım. bana kalırsa biraz sorumsuzluk şart yazmak için. sorumluluk arttıkça saçma geliyor, kağıt ayna oluyor. kağıt nasıl sadece bir kağıtsa, senin tarafından yazılmış bir yazı da sadece bir yazı olabilir, ondan sorumlu olamayabilirsin. hem şu hayatta, gündelik muhabbetlerimizde, ne kadar boş diyaloglarla, konuşmalarla tükenip gidiyoruz zaman ile birlikte. bundan sorumlu olabiliyor muyuz hiç? bazen birilerine boş bir şeyler anlatırken kendimi o an tokatlamak istiyorum ama bunu yapabiliyor muyum? hayır.

birilerinin seni duymaya ihtiyacı var, illa ki örnek istersen kendimi örnek verebilirim. öpüyorum seni, uğra arada.

dedi ki...

insan, düşünüyorum da zamirle konuşmayı özlüyor... insan, diye başlayan genelleme cümlelerim, beni bazen üzüyor.

negatif dedi ki...

insan işte, konuşacak birileri olsun diye zamirleri icat etmiş olabilir.

olduğumuz yerden çıkıyoruz yola. gittiğimiz yer de her zaman -yeni bir- "olduğumuz yer" oluyor. o yüzden "ben" diye başlamanın bir sakıncası olmamalı, "insan"lı genellemeler bazen üzüyorsa eğer. diğerleri hiçbir zaman kendimiz kadar yakın olmayacak. bizi kendimizi dinlediğimiz kadar kimse dinlemeyecek. kimse kendimizi sevdiğimiz kadar sevmeyecek bizi. kendimizi üzdüğümüz kadar da üzmeyecek onlar- diğerleri - dıştakiler -

doğru anladıysam "sen"i, konuşacak birileri vardır bir yerlerde diyeceğim. kendimize yetmediğimiz zamanlarda bir yerlerden çıkıp gelirler, dinlerler, konuşurlar, giderler.

insan işte.