14 Ağustos 2012 Salı

acaba?

gördüğüm her şey normal, beklentilerimin dışında bir şey olmuyor. bu beni hantallaştırmış, her şeyin sıradan olması bir tür alışkanlık haline geliyor -sıradan olana alışmak doğası gereği en kolayı. soru sormalarım da seyreliyor böyle olunca, bütün cevaplar birbirine benziyor çünkü, hepsi beklendik. yine de "bugün bir şey oldu" ve sormayı ihmal ettiğim önemli bir soru uğradı aklıma: acaba hayatımı bir yalanın üzerine mi kuruyorum? 

inanmak istediğimize inanmak gibi bir huyumuz vardır biz insanların. konuşuyoruz çünkü. herkes kendini kandırır, bazıları hep kandırır. acaba ben kendimi ne kadar kandırıyorum? 

görmediğim bir şey kaldıysa biraz ışık diliyorum. başkaların çöp olarak görebileceği güzel bir hayatı yaşarken ihtiyacım olacak. 

EK: insanlar, zavallı insanlar!


3 yorum:

negatif dedi ki...

sabahtan kalma çayı, gece, kaynar su ekleyerek zevkle içen adam hayatın güzel olduğunu söylüyorsa ona inanmamız gerekir. yaşamayı biliyordur o.

alter ego dedi ki...

bu her şeyin normal ve beklentiler çerçevesinde gidişatını en çok da zamanın izafi oluşu üzerine düşünmüştüm ve bu beni bir hayli yormuş, bir hayli üzmüştü.

çocukluk günlerimi anımsamaya çalışırım bazen ne değişmiş, ne değişmemiş diye. örneğin bir araba o zamanlar gözümde ne kadar da büyük bir nesneydi, şimdi nasıl da küçük görünüyor; bunu düşünmüştüm geçenlerde. o zamanlar ben küçüktüm, dolayısıyla çevremdeki nesneler büyüktü. şimdi büyüdüm ve nesneler de küçük görünüyor haliyle.

nesnelerin küçülüşü ile paralel seyreden bir "zaman algısı" daralması da söz konusu. o zamanlar 1 gün ne kadar da büyük bir zamandı, her gün bir yenilik, bir yeniden doğuş gibiydi. tıpkı o arabaların kocaman oluşu gibi günler de kocamandı. şimdi ise tıpkı arabaların küçülmüş olması gibi günler de küçüldüler ve birbirini tekrar eden, senkrone ilerleyen, şaşmaz bir metafor oldu işte. şaşırmıyoruz hiçbir şeye.

o arabalar "kocaman" iken, onların içine insanların binip de nasıl uzaklara gidebildiğine şaşar, buna hayran kalırdık ama değil mi? şaşırdığımız bir çok şeye hayranlık beslerdik ve hayranlık beslediğimiz şeyler gözümüzde büyürlerdi bir yerde.

şimdi ise o "küçücük" arabanın içinde altı üstü bir motor ve bir dingil var; içine benzin koyuyorsun, benzin yanıp basınç yaratıyor ve bu da pistonları harekete geçiriyor, hareket eden pistonlar mekanik enerji sağlıyor ve bu enerji ile araba hareket ediyor. altı üstü araba işe ne var ki bunda şaşıracak?

bundan sonra yapabileceğimiz ne diye düşünürsek; şaşıracak şeyler bulmak için derine inebiliriz belki, bilemedim.
araba örneğinden devam edersek; arabanın sadece bu temel aksamlarla hareket ettiğini kabul etmeyip, onun daha minimal düzeyde mekanik aksamlarını, elektronik aksamlarını öğrenebilir ve bunlara şaşırabiliriz belki. tabi bu da nereye kadar götürür bilemem. bundan başka da pek bir şey kalmadı gibi.

buradan hareketle de küçük şeylerin güzel oluşuna varılabilir belki.

biraz saçmalamış olabilirim. (biraz?)
oluyor arada böyle. (arada?)

sevgiler.

negatif dedi ki...

bu iyi bir hatırlatma oldu. tahta kalemin yapılışını gördükten sonra kullanırken daha dikkatli olmam gerektiğini düşünmüştüm, en azından boşa kullanmamalıydım. arabaya da öyle bakabilirim. bir arabamız olursa ve bizi güzel vakit geçireceğimiz bir yerlere götürürse hala büyük görünebilir bana. arabalara dışarıdan baktığımızda içindekilerin onu gördüğü gibi görmüyoruz. çocukken içindekilerin de arabayı bizim gibi gördüğünü sanırdık. büyüdükçe, anladıkça, öğrendikçe işler karışıyor.

her şey o kadar fazlalaştı ki dünyaya sığmıyor. insanlar da sığmıyor. nesneler gibi, küçüldükçe küçülüyoruz. belki buna şaşırabilirim. yeryüzü sıkış tepiş, bu yüzden "göğe bakalım".

çok teşekkür ederim yorumun için.