16 Kasım 2011 Çarşamba

acayip şeyler falan yazabiliyorum ayda yılda bir

"Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür." 

Birkaç tane alıntılamadığım alıntı. Kim uğraşacak yazmakla.
Nereden alıntılamadım? Walter J. Ong'un "Sözlü ve Yazılı Kültür" kitabından. Peki bu kitaptaki hangi bölüm konumuzla ilgili? İnsanların söylenenleri unutmamak için yaptıklarının anlatıldığı bölümler. Söylenenlerle yazılanlar arasında gidip gelen kitabımızı oldukça beğenerek okumuştum bundan 400 yıl kadar önce.

İnsanlar söylediklerini unutmamak için unutulmayacak şeyler söylemeye çalışmışlar. Henüz yazı sözden daha fazla yaygınlaşmadan önce karmaşık durumlar üzerine düşünüp bunları da akılda kalacak şekilde düzenlemek zorunda olan insanın yazıyla işleri nasıl kolayladıkları hakkında yazılanlar oldukça ilgimi çekiyor. Günümüzde her şeyi kaydedebiliyoruz.

(Sorulması gereken bir soru olmasına karşın, konumuzla bir ilgisi yok ama önemli görüyorum: Her şeyi kaydetmek gerekli midir?)

Nasıl yanıtlarsanız yanıtlayın. Bence gerekli değil.

İfade özgürlüğü kavramına sıçramamak için kendimi zor tutuyorum.
Bu kavram bana ağzı olmayanlara konuşma özgürlüğüyle aynı şeymiş gibi  geliyor. Bu kadar yeter.

----------------------------------------

Yazmak bir tür alışkanlık benim için. Düşündüklerim yüzünden de bir bağımlılık haline gelmek üzere. Bu hale gelmemesine uğraşıyorum çünkü bugünlerde bunun hiç vakti değil.  Daha önceleri yüz binlerce kez tekrar ettiğim üzere yazmadıklarımı yaşanmamış olarak kabul etme eğilimim var. Yaşadıklarım yazmadığımda büyük oranda kaybolacaklar gibi hissediyorum ve bunun olmasından kaçıyorum. Yaşadıklarıma çok değer veriyor olmalıyım. Burada yazdıklarımı nasıl birbirine bağlarım diye de düşünüyorum şu an. Şöyle: Yazmak alışkanlık ve yaşadıklarımı yazmayınca yaşanmamış gibi olacaksa yaşamak da bir alışkanlık ve görünen o ki kurtulamadığım bir bağımlılık haline gelmek üzere. Fazla yüz vermemek lazım.

Hayata aşırı düşkün olmam başarısızlığımın nedenlerinden biri olabilir fakat beni harika bir insan yapan da bu iptiladır. Başarısız bir harika insan.

Bunu da düşünelim. Başarılı olmak biz insanlara dayatılan bir şey değil mi? Yoksa bu dayatma benim kuruntum mu? Sürekli bir başarma düşüncesi mi pompalıyorlar beyinlerimize? Bunları sadece ben mi düşünüyorum?

(Leyla ile Mecnun'daki Kim Ki Dük benzetmesine çok güldüm, ne ilgisi varsa söyleyeyim dedim.)

Hayatta bir çok şey sıradan. İnsanların küçük kalpleri atmaya başladıktan sonra ölene kadar durmuyor ya bu çok can sıkıcı. Anne karnından çıktıktan sonra sürekli nefes alıp vermek de öyle.

Yaşamak için sıradan ve basit şeylere ihtiyacımız var. Nefes almak ve kalbin atması basittir gibi bir sonuç çıkarılabilir bundan. Yapmayın etmeyin öyle.

Bir insanın 36 dakika kalbinin atmaması ve 14 dakika nefes almaması dünya üzerinde en değerli olan hangi "şey"le telafi edilebilir? 

Çok manyak şeyler yazıyorum. Harika bir yazı oldu. O yüzden burada bitireceğim.

----------------------------------------

 Bitireceğim dedim ama bitmiyor.

Sadece yazı değil. Fotoğraflar da unutmamak içindir. Hem fotoğraf hem yazı insanın bir eksikliğini gideriyor. Kaydetmek iyidir bazen. Yaşananlar güzel ve değerli olduğunda özellikle.

Geçen haftaların birinde bir yerlere gittik ve ben fotoğraflarını bekliyorum. Eski fotoğraflarımı da bekliyorum. Kafamda birkaç şey vardı, onları yazacağım. Fotoğraflarım geldiğinde kafamdaki gibi olacak yazdıklarım.

(Havucumu cikciklerle paylaşınca mutlu oluyorum.)

Bitti.

5 yorum:

abuk dedi ki...

Ağzı olmayanlara konuşma özgürlüğü sorunu üzerine zamanında tutanaklara yazdık, yazıyoruz ve yazmaya devam edeceğiz. Hala da konuşuruz. Beni bıraksalar bunun üzerine saatler sürebilecek konferanslar verebilirim hiç sıkılmadan. Leyla ile Mecnun'daki "Kim Ki Dük" benzetmesine ben de çok güldüm. Her bölümde başından sonuna kadar kahkahalarla gülüyorum. Arada gözlerimden yaşların süzülmesine neden olsa da hayat gibi dizi. Deli gibi kahkaha atarken hemen ardından yüreğini dağlatıyor, orada gözlerin dolu dolu olmuşken sonra yeniden bir "olaylar olaylar" gözlerindeki yaşlarla hala mal gibi kahkaha atıyorsun. Yazı güzel, gülerek okuduğumu da belirteyim hemen.

Gitsem mi ki ben? E gideyim hadi.

negatif dedi ki...

niye gittin? kahve içerdik daha :)
bir gün sabaha kadar ağzı olan neden konuşmasın sorunu hakkında bana bilgi vermeni istiyorum.

sen de güzel yorum yapıyorsun. gözümden kaçmadı. öperim.

white rabbit in the forest dedi ki...

*başarma düşüncesi senin kuruntun değil, sürekli maruz kaldığımız şey.

*fotoğraflar iyidir, güzeldir. ama teknik aksaklıklardan ötürü yerine ulaşamayabilir. en nihayetinde gelir :)

negatif dedi ki...

blog yazarı saygılarını sunuyormuş.
bir de fotoğraflar gelmezse de önemli değil dedi, senin canın sağolsunmuş. teknik aksaklığa da çok gülmüş.

bana da yorum yazayım diye para falan vermiyor. gönüllü yapıyorum bu işi. belirteyim dedim, dedikodu falan yapıyor millet, hoş olmuyor.

negatif dedi ki...

fotoğraflar gelince yazacak olduklarım fotoğraflar geldikten sonra aklımda durmayı başaramadıkları için bir şey yazamadım.

hayat teknik aksaklıklara karşı çok acımasız olabiliyor.

yüzyıl sonra, neden yazmadığımı anlamak isteyenler olur diye not düşeyim istedim.