Bazı şeyler bana yakışmıyor ya da yakıştırılamıyor. Modayla ilgilendiğim düşüncesi mesela. Benim modayla ne ilgim olabilir değil mi?
Çok ilgiliyim. Modayı takip ederim. Birileri gelir "ıyy moda mı?" der diye belki. Evet ya, moda işte. Bana yakıştırılamasa da hayatımda var bu. Gerçi normaldir benim bunun gibi şeylerle ilgili olamayacağımın düşünülmesi. Kılık kıyafetimden, söylediklerimden, bakışlarımdan, ..., her şeyimden belli oluır bu. (Bu arada 'normal' ne?)
1. Kafamın içinde bir sürü gereksiz ayrıntı gezinirken ben kendimi onların içinden çekip çıkarabilirim.
a) Kendimi tanırım. 3 metre boyum var ve hep aynı şeyleri giyiyorum. Kendimi bulmam zor olmuyor bu yüzden.
b) Gereksiz ayrıntılar benim kafamın içindeyken deplasmanda sayılırlar ve küçüktürler.
2. Dağınığım, Dağınık olan şeylerin içinde aradıklarımı bulurum. (İnsan beyni muazzam bir organdır.)
3. Bir negatif modayla ilgileniyorsa "ıyy moda mı?" diye sorulmasını bekler. Bu sorulduğu zaman da şu an yazdığı şeyleri yazabilir. (Kendinden başkası gibi bahsetmek için "Yorumcu Negatif" diye bir şey icat etmiş bir negatif)
4. Bir negatif modayla ilgileniyorsa görünenin arkasında bir şeyler arayabilir (Büyük resmi gör negatif, görünenin arkasına bak. Sıradanlık vadediyorum sana!). Gerçekliklerini yitirmiş, hayal-nesneler haline dönüşmüş mankenlerin dizlerinin ne kadar çirkin olduğunu fark edebilir. Her gün bunu hatırlatan şeyleri takip edebilir. (Hala aynı kişiden bahsediyorsak) dayatılan güzellik anlayışının etrafındaki insanları nasıl etkilediğini anlayabilmek için o dayatılanın ne olduğunu anlamaya çalışabilir. (Kendini olduğundan fazla görürken görünenin arkasına bakmaz da iş artizliğe gelince böyle süslü cümlelerle görünenin arkasına bakar bir negatif.)
5. "Ya da tam tersi."
6. Kafamın içinde neler döndüğünü ben bile tam olarak bilemezken insanların. (Sıkıcı)
7. Bazen insanların bana karşı yaptıkları "Bu ne cüret!" dedirtebiliyor. Bunu demem pek de önemli değil. Lafın gelişi derim genelde. Şaşkınlık ifadesi olarak.
8. İnsanların dizleri çok çirkin. Zayıf insanların dizleri daha çirkin. Zayıf insanlar çirkin. (itiraz edecek olan varsa diye: "bence". "böyle deyince kavga çıkmaz. itiraz kaldıracak halim yok diye: "bence". kavga etmek istemiyorum diye: "bence". 30 defa daha bence dersem "bence" anlamını yitirir. etrafımızdaki çoğu şey için yapıyorlar bunu. UYUMA!)
9. Bir nesneye uzun süre bakınca o başka bir şeye dönüşebilir. "Yabancılaşmak."
Uzar da uzar böyle. Saatlerce, günlerce, aylarca, yıllarca, yüzyıllarca
Anlatabilirim. Ama anlamak istemeyene bin yılda anlatamam.
"Söyleyecek hiçbir şeyim kalmadığını duyumsadığımda doğal bir hareketle "geriye dönüş"ü oynarım. "
1. Söyleyecek bir şeyimin olmayacağını duyarım. Olmayan belli eder kendisini, boşluk bas bas bağırır hatta. Tanıdıktır çünkü.
2. Doğal hareketler alışkanlıklar sonucudur. Doğal olduğu için doğal denmez bunlara.
a - Üzerine düşünülmüyordur. Ya da
b - doğrudan bir hüküm içermezler. Ya da
c - anidirler -oldukları gibi olmamaklıklarına fırsat verilmemiştir, başka türlü olmaları için yeterli süre yoktur-
ç - Başka her şey olabilirler ve başka hiçbir şey olmayabilirler. Açık uçludurlar, belirsizdirler ya da basit bir ifadedirler; anlatılmak istenen kadardırlar, kesindirler. Belli olmaz ne oldukları ya da çok bellidir.
d - Öylesine söylenmiştir.
3. Doğal olan dönüşlüdür (refleksif). Çağrışım değeri vardır. Bir sonraki sözcüğü bu çağrışım belirleyebilir.
4. "Hareket" düşüncenin meyvesidir. "Olan"dır. "Yapılan"dır. "Kılınan"dır. Düşünce hareketle birlikte anıldığında tasarıdır. Düşünce, "geriye dönüş"ü imgeye dönüştürmeye; hareket, imgeyi somutlaştırmaya çalışmaktır.
5. Anlaşılma çabası hep vardır. Olmazsa olmazdır. "Hayatım boyunca anlamaya çalıştım. Anlatamadığımı anlamadığımı düşündüğüm için daha çok anlatmaya çalıştım. Anlatmanın "ne kadarı" anladığımın ölçütü olduğu için anlatabildiğim ölçüde anladığıma ya da anlamadığıma karar veriyorum. Bu da hayatımın amacına ne kadar yaklaştığımı ya da amacımdan ne kadar uzaklaştığımı gösteriyor. Tabii ki birçok açıdan yanlışlarla dolu bir yöntem."Anlamak biricik amacım değilse de öyle olduğunu söyleyebilirim. Bu da kolaya kaçmak olarak anlaşılabilir. Hangi birimiz yapmıyoruz ki bunu.
6. Halbuki ne imgeye ne de somutlaştırmaya gerek var. "Her şey gerekli olduğu için var olmuyor."(sıfatları iyi seçmek gerekir.)
7. Sözce-Sözceleme-Lacan-Nedensizlik. Bunlar düşünceme uğrarlar.Ara sıra.
8. Neyin hangi kavramla ilgili olduğunu oturup saatlerce anlatabilirim. Kimse bunu saatlerce dinlemez. Çünkü sıkıcı.
Kendime anlatıyorum ve sıkılmıyorum.
9. Bir insanın seçtiği sıfatlar üzerine derin derin düşünmesi gereksiz mi gerçekten? İnsanlar bu kadar düşünmeseler daha mı iyi olur?
"Konuşan insan düşünmüyorsa ne yapıyordur?" "Düşünmeyeceksek konuşmaya ne gerek var." "İkisi birden."
Derin düşünebilsem ne kadar da iyi bir şey yaptığımı düşünürdüm. İç-içe.
10. Birden,,,Burden. Diller arası geçişlere eskisi kadar karşı değilim.
Önemli olan çoğalmaktır.
11. "Ey renkler beyi, bizim renklenmemize acı!"
12. Denize dökülecek nehirleri durdurmak ne zordur. Bunun için bir dağı önüne yığmanız gerekebilir. Nehirleri ne için durdurmak istediğiniz de çok önemlidir.
13. Çağrışımları engellersek düşünemeyiz. Engellemek istediğimizde "ne için" olduğu çok önemlidir.
14. "Geriye dönüş" oyundur. Buradan.
Lego oyuncaklar. Parçası kaybolmuş yap-bozun kayıp parçasını aramak için önceye bakmak. Çocuklukta nasıl oynadığını hatırlamak için bazen. Geriye dönüş eksik kalan bir yaşantının eskide bir karşılığı olduğunu ummaktır. İnsan öyle ya da böyle arar.
15. Oynamak=acting. Maske.
Düşünce ile hareketin arasına sıkışmıştır. Boş sahneyi izlemek için istedikleri yere oturabilen seyircilerin olması veya olmaması bir şeyleri değiştirir, duruma farklı bir anlam katar.
-----------------------------------------
Sonuç:
"Söyleyecek hiçbir şeyim kalmadığını duyumsadığımda doğal bir hareketle "geriye dönüş"ü oynarım."
Bu cümlenin beni getirdiği yer: Aslan Kral. Sinemada izlediğim ilk film. İkinci film ise Pocahontas.
Aslan Kral'ı izlerken neden daha önce sinemaya gitmemiş olduğumu ve sinemaya gelmek için neden bu kadar geç kaldığımı düşündüğümü çok iyi anımsıyorum. Benim için önemli bir başlangıçtır. Pocahontas'la ilgili pek bir şey hatırlamıyorum.
Eski filmleri izlemek istiyordum, ama bu kadar geriye gideceğimi hiç düşünmezdim. En başından başlayacaksam bunca yıl yaşamış olmamın ne anlama geldiğini de sorgulamaya başlayabilirim. Böylesi bir sorgulamayı kafam kaldırmaz. Sorgulamasız, düşünmesiz birkaç hafta geçirmem gerektiğini bilsem bile bu "doğal olarak" mümkün görünmüyor.
Yazı görmek istemiyorum. Kitaplardan uzaklaştım. Yine de blog okuyorum hala. Ne büyük ihanet. Ya da ne büyük cesaretsizlik. (Cesaretsizlik'teki +sİz eki yokluk bildirdiği halde sözcüğün önüne gelen 'büyük' sıfatı ne kadar da iç açıcı. Durumumu ne iyi anlatıyor)
Hayır, tekrar maddeler halinde anlamsız şeyler söylemeyeceğim.
---------------------------------------
Ejderhanı nasıl eğitirsin? Aslan Kral'dan sonra bu filme gelecektim. Aklımdan Wall-E'yi ve Mary and Max'i geçirerek, ama yazmayarak. How to Train Your Dragon çok tatlı bir animasyon film.
Bir de O Cheiro do Ralo var. Pis kokulu bir kapitalizm eleştirisi. Çirkin sahneleri var. Güzel olan pek bir şey yok. Çünkü kapitalizm eleştirisi. Bir de Brezilya filmi.
Gecenin bu saatinde. Yazmak için yeterince yorgunum. Geçiştiriyorum. Sanki yazmak bir görev ya da zorla yazdırıyolar gibi bir de açıklama yaparım.
Geçiştirmek ve indirgemek bugünün anahtar sözcükleri. Yazmasaydım ölmezdim ama.
---------------------------------------
not: yazdıklarım sanki bir anlama klavuzu gibi göründü. başlık bu yüzden. ne kadar basit değil mi?
basit olan çekici olsa gerek. bu isimde ne yazılsa çok-satan oluyor. bundan nefret ediyorum. ama bana ne diyebiliyorum.